Hoşgeldiniz.Sitemiz bu tarihten itibaren yeniden güncelleniyor.İlginiz için teşekkür ederiz.
Google'dabu sitede

42-islam-ilmihali-Hacc-Bahsi-5

search,arama motorları,arapça dersleri,arapça seti indir,ilahiyat arapça,arapça pdf


İHRAMDA YASAK OLAN HERHANGİ BİR ŞEYİ YAPMANIN HÜKMÜ
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

"Haccı da Umre’yi de Allah için tam yapın. Fakat alı konursanız, o halde kolayınıza gelen kurbanı gönde in. Bununla beraber kurban yerine varıncaya kadar başlarınızı traş etmeyin. Artık içinizden kim hasta olur ahud başından bir eziyeti bulunursa ona; ya oruçtana sadakadan yahud da kurban'dan (birisiyle) fidye acip olur."

(Bakara: 196)


I - GÜZEL KOKU VE YAĞ SÜRÜNMENİN CEZASI:
Vücuda sürülen şeyler genellikle üç çeşittir:

Birincisi; Bizzat koku olan misk, anber, kâfur vb..

İkincisi; kendisi bizzat koku olmadığı halde koku için asıl olan ve ilâç olarak da kullanılan zeytinyağı b. maddeler. Bunlar eğer vücudu yağlamak için kullanılırsa, koku hükmü verilir. Yemeğe katılırsa koku hükmünde değildir. Üçüncüsü; Bizzat koku olmadığı gibi, kokunun asıl maddesi de olmayan ve hiçbir surette bu mahiyyette kullanılmayan maddeler. Mesela; iç yağı gibi maddeler.

1 - Eğer ihramda olan bir kimse güzel koku sürünürse ona, keffaret lâzım gelir. Şayet güzel koku sürdüğü yer bir uzvun tamamı veya daha fazla olursa, o zaman ona kurban vacip olur.

Uzuvdan maksat, baş, bacak, uyluk vb. olan insan vücudunun parçalarıdır. Çünkü bu uzvun tamamına güzel koku sürüldüğü zaman yasağı işleme suçu tam olduğu için lâzım gelen ceza da tam olur. Eğer güzel koku sürülen yer bir uzuvdan az olursa p zaman kişiye buğdaydan yarım sa' (yaklaşık olarak 1,667 kg) fidye vermesi gerekir. Bir uzvun yarısından fazlası tam hükmünde kabul edilir.

İmam Muhammed ise; "Bir uzvun tamamı için bir kurban lâzım geldiğine göre tamamı olmadığı zaman sürülen miktar tamamına göre ne kadar ise, bir kurbanın kıymetinden o kadarın lâzım gelmesi gerekir" demiştir.

2- Eğer kişi saçını kına veya benzeri bir şeyle boy arsa ona kurban lâzım gelir. Zira kına güzel kokulardandır. Sürülen kınanın saç üzerinde kuruyup kalması halinde ise iki kurban lâzım gelir. Biri, kişinin kendine güzel koku sürdüğü için, diğeri de saçını kına ile örttüğü içindir.

3- Eğer kişi kendine saf zeytin yağını sürerse ona İmam Ebu Hanife'ye göre kurban, diğer iki imama göre sadaka lâzım gelir.

İmam Muhammed ile İmam Ebu Yusuf: "Çünkü zeytin yağı vücuda sürülecek ilaçtan çok, bir yiyecek maddesidir. Bununla beraber vücuda sürüldüğü zaman haşereleri öldürdüğü için sadaka lâzım gelir" demişlerdir.

İmam Ebu Hanife de: "Zeytinyağı her ne kadar yiyecek maddelerinden ise de aslında kokusu güzel bir maddedir. Kaldı ki vücuda sürülmesinde haşerelerin öldürülmesi, kılların yumuşaması ve deri gözeneklerinin açılması gibi bir takım yararlar bulunduğu için ihramlı iken onu vücuda sürmek tam bir suçtur. Ve bunun için kurban gerektirir" demiştir.

Zambak, yasemin esansı ve menekşe içine güzel koku katılmış olan zeytinyağlarının sürülmesi halinde ise üç imama göre kurban lâzım gelir. Çünkü o zaman tamamen güzel kokudur.

4- Kendisi bizzat koku olmadığı gibi, kokunun ana maddesi de olmayan yağlar (içyağı vs.) vücuda sürütürse hiç bir şey lâzım gelmez.

5- Bizzat koku olmayan ancak kokunun ana maddesi olan yağları yemekte bir sakınca yoktur. Zira bunlar kokulanmak için kullanılmadığı müddetçe kendilerine koku hükmü verilmez.


II - DİKİŞLİ ELBİSE GİYMENİN CEZASI:
1- İhrama girmiş olan bir kimse giyilmesi adet olan dikişli bir elbiseyi sabahtan akşama kadar giyerse veya başını bir şeyle örterse kurban kesmesi icab eder.

Bundan daha az bir müddet giyerse veya başını örterse fi tır sadakası miktarı sadaka vermesi gerekir. Elbisenin unutularak veya bilerek ya da bilmeyerek, kendi isteğiyle veya başkasının zoruyla giyilmesi arasında fark yoktur.

İmam Ebu Yusuf'a göre: "Yarım günden daha fazla bir zaman dikişli elbise giyen ihramlı kişiye kurban va-cib olur."

Kişi elbise giymek veyahut başına bir şey koymaktan ancak o elbise veya şeyin kişinin üstünde bir süre kaldığı taktirde tam faydalanmış olur. Ve bunun için ancak o zaman ona kurban lâzım gelir. Bu sürede bir gün ile takdir edilmiştir. Çünkü kişi normal olarak herhangi bir elbiseyi bir gün giyer ve ondan sonra çıkarır. Bunun için eğer elbise kişinin üstünde bir günden az bir zaman için kalırsa ondan tam olarak yararlanmış olmadığı için ona kurban değil sadaka lâzım gelir. Ancak İmam Ebu Yusuf günün çoğunu günün tamamı gibi saymıştır.

2- İhramlı olan kişi başının hepsini bir gün veya bir gece boyunca örterse Hanefi alimlerinin ittifakıyla bir kurban kesmesi vacip olur.

İmam Ebu Hanife'ye göre eğer başını örttüğü miktar başının dörtte birinden fazla olursa kurban gerekir, dörtte birinden az olursa birşey lâzım gelmez.

İmam Muhammed ve İmam Yusuf'a göre ise: "Başın çoğunu kapatmadıkça ona kurban lâzım gelmez" demişlerdir.

3- İhramlı olan kişi başını günün yarısından az bir zaman içerisinde örterse ona kurban değil sadaka lâzım gelir.


III - TIRAŞ OLMANIN VE TIRNAK KESMENİN CEZASI:
1- Eğer ihramda olan kimse saçının veya sakalının dörtte birini tıraş ederse ona kurban lâzım gelir. Eğer tıraş ettiği miktar saç veya sakalın dörtte birinden az olursa, o zaman ona sadaka lâzım gelir.

2- Eğer ihramda olan kimse ensesinin tamamını tıraş ederse ona kurban lâzım gelir. Çünkü ense de baş gibi tıraş edilmesi maksut olan bir uzuvdur.

3- Her iki koltuğunun altını veya onlardan birisini tıraş ederse yine üzerine bir kurban lâzım gelir. Zira eziyyeti defetme ve rahata kavuşma bakımından buralarda bulunan kılları tıraş etmek gaye halindedir. Etek tıraşının hükmü de tıpkı buna benzemektedir.

4- Eğer kişi bıyığından makasla alırsa ona, bıyığını kısalttığı oranda keffaret lâzım gelir. Yâni; aldığı miktar, sakalın dörtte birinin kaçta kaçı ise ona göre kendisine keffaret lâzım gelir. Meselâ eğer alınan miktar, sakalın dörtte birinin dörtte biri kadar olursa bir koyunun dörtte bir kıymeti kadar keffaret lâzım gelir.

5- Eğer ihramda olan bir kimse ihramda olan diğer kimsenin başını tıraş ederse tıraş edilen kimsenin emriyle olsun olmasın tıraş edene sadaka, edilene kurban lâzım gelir. Zira uykuda olan veyahut zorlanan kimseye sadece günah yoktur. Keffaret ise uykuda veyahut zorlanmış olmakla sakıt olamaz. Çünkü keffaret vücutta hâsıl olan rahatlatıcı temizlikten dolayı lâzım gelir. Ayrı ca istemediği halde başı tıraş edilen kimse kendisine lâzım gelen kurbanın kıymetini başını tıraş eden kimseden de isteyemez. Çünkü tıraş olmakla vücudunda hasıl olan rahatlık ve temizlikten dolayı kendisine kurban lâzım gelmiştir. İhramlı birinin saçını kesene sadaka lâzım gelmesinin sebebi ise; Haram’da bitkileri kesmek nasıl yasak ise insan vücudundaki kılları da ihramda kesmek yasaktır. İhramda olan birinin saçını kesen kimse her ne kadar tıraştan yararlanamasa da ihramda kesilmesi yasak olan kılları kestiği için kendisine keffaret lâzım gelir. Ancak şu var ki kestiği kıllar kendisinin olmadığı için işlediği suç ağır değildir. Bunun için ona kurban değil sadaka lâzım gelir.

6 - ihramda iken el ve ayaklarının tırnaklarını kesen kimseye kurban lâzım gelir. Çünkü ihramda iken yapılması yasak olan bir şeyi yapmış olur. Ancak şu var ki: Eğer tırnaklarının hepsini bir kez ve. aynı yerde esmiş ise, birden fazla kurban ona lâzım gelmez. Zira tırnaklarının hepsini aynı yerde kestiği için bir kere suç işlemiş sayılır.

Ayrı ayrı oturuşlarda kesen kimseye ise İmam Muhammed'e göre bir kurban lâzım gelir. Ancak eğer kişi önceki oturuşta kestiği tırnakların keffaretini verdikten sonra ikinci oturuşta geri kalanları keserse önceki suçun keffareti verildikten sonra bir daha suç işlendiği için kefaretler birleşemez. Tekrar kurban kesmesi gerekir.

İmam Ebu Hanife ile İmam Ebu Yusuf'a göre ise; Eğer her bir oturuşta bir el veya ayağının tırnaklarını keserse ona dört tane kurban lâzım gelir. Çünkü kefaretlerin birleşmesi için bütün tırnakların aynı oturuşta kesilmiş olması gerekir.

7- Yalnız bir el veya ayağının tırnaklarının kesen kimseye de kurban lâzım gelir. Çünkü başın tıraşında olduğu gibi burada da dörtte bir tamamın yerine geçer.

8- Tırnaklan kesilen parmaklar beşten az olduğu zaman ise her bir tırnak için bir sadaka lâzım gelir. Çünkü bir el veya ayağın tırnakları bütün tırnakların dörtte biri olduğu için bir el veya ayağın tırnaklarına bütün tırnakların hükmünü vermiş oluruz. Üç parmağın tırnaklarını kesmiş ise her ne kadar bir el veya ayakta bulunan tırnakların çoğu ise de bütün tırnakların dötte birinden az olduğu için ona bütün tırnakların hükmü verilmez. Onun için kurban değil sadaka lâzım gelir.

9- Eğer .kişi değişik el ve ayaklarından beş tane parmağın tırnaklarını keserse, İmam Ebu Hanife ile İmam Ebu Yusuf'a göre ona sadaka lâzım gelir. İmam Muhammed ise; "Kurban kesmesi gerekir" demiştir. İmam Muhammed bu kimseyi de bir elinin bütün tırnaklarını kesen veyahut başının değişik yerlerini dörtte bir miktarında tıraş eden kimselere kıyas etmiştir.

İmam Ebu Hanife ile İmam Ebu Yusuf da; "İhramda iken tırnaklarını kesen kimseye kurban lâzım gelmesi, 'ırnaklarını kesmekle temizlenip güzelleştiği içindir. Değişik parmaklarının tırnaklarını kesen kimse ise temizlenip güzelleşmek şöyle dursun, bilâkis daha çirkin görünür. Başın değişik yerlerini tıraş etmek ise âdet olduğu için kişiyi çirkin göstermez. Bunun için bu kimsenin işlediği suç tam değildir ve dolayısıyle ona kurban değil, her bir tırnak için bir yoksula doyabileceği kadar yemek yedirmesi gerekir.

10 - İhramda iken, kırılıp asılı kalan bir tırnağını koparan kimseye bir şey lâzım gelmez. Zira kırılmış olan tırnak canlılığını yitirdiği için Haram'm kurumuş bitkisine benzer. Haram'ın kuru bitkisini kesip koparmada nasıl sakınca yoksa, bu da öyledir.


ÖNEMLİ BİR KURAL:
İhramda iken geçerli bir mazeretten dolayı güzel koku sürünen, yahut dikilmiş elbise giyen veyahut hasırlı tıraş eden kimse muhayyer olup; isterse bir koyun veya keçi keser, isterse herbirine yarım sa' (yaklaşık; 1,667 kg'dır) vermek suretiyle altı yoksula bir yiyecek maddesini dağıtır, isterse üç gün oruç tutar. Zira

Allah (c.c): "İçinizde hasta veyahut başından rahatsız olan varsa fidye olarak ya oruç tutması, ya sadaka vermesi, ya da kurban kesmesi gerekir." (Bakara: 196) buyurarak "yahut" demek olan muhayyerlik edatını kullanmış ve Rasulullah (s.a.s)'de âyeti öyle tefsir etmiştir.

Abdullah b. Ma'kil'den; Kâ'ab mescidde bulunurken, yanına oturdum ve kendisine; "Oruçtan yâhüt sadakadan yahut da kurbandan bir fidye vardır" (mealindeki) âyetten sordum. Kâ'ab dedi ki:

"Bu âyet, benim hakkımda nazil olmuştur. Şöyle ki: Benim başımda bir ezâ vardı. Bunun üzerine ben de Rasulullah'a götürüldüm.

Rasulullah (s.a.s): "Meşakkatin sana, şu gördüğüm dereceye vardığını bilmiyordum. Bir koyun bulabilir misin?" diye sordu. Ben: "Hayır, bulamam" dedim. Bunun üzerine şu: "Oruçtan yahut sadakadan veyahut da kurbandan bir fidye vardır" âyeti nazil oldu.

Rasulullah (s.a.s):

"Ya üç gün oruç tut yahut her fakire yiyecek olarak -farım sa' vermek üzere altı fakiri doyur" buyurdu. Kâ'ab der ki:

"İşte (bu âyet) özel olarak benim hakkımda nazil olmuştur. Fakat bu âyetin hükmü hepiniz için geçerlidir."

(Buhari, Müslim)



Oruç ibadet olduğu için, nerede tutulursa tutulsun kâfi gelir. Sadaka da aynı sebebe binaen Harem'in yoksullarına verilmesi şart değildir. Fakat kurbanın Harem'de kesilmesi şarttır. Zira kan akıtmak ancak belli bir zamanda veyahut belli bir yerde ibadet olur. Bu kanı akıtmanın ise belli bir zamanı bulunmadığına göre belli bir yeri olması gerekir.


IV - CİNSİ MÜNASEBETTE BULUNMANIN CEZASI:
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

"Hacc (ayları) bilinen aylardır. İşte kim onlarda haccı (kendisine) farz eder (İhrama girerse) artık haccda "Refes" günah işlemek ve kavga etmek yoktur."

(Bakara: 197)

Hanefi fûkahası bu âyeti kerimede geçen "Refes" kelimesini "cinsi münasebet ve insanı cinsi münasebete götüren fiiller" olarak değerlendirmiştir.

1 - İhrama giren kimse Arafat'ta Vakfe'ye durmadan önce eşi ile cinsi münasebette bulunursa (inzal vaki olsa da olmasa da) haccı buzulur ve bir koyun kurban etmesi gerekir. Bu kimsenin bir yıl sonra (ertesi yıl) o haccı kaza etmesi farzdır. Ayrıca haccı bozulmamış gibi haccını devam ettirmekle de sorumludur.

Ömer b. Hattab, Ali b, Ebu Tâlib ve Ebu Hureyre (r.a)'e; hacc için ihrama bürünmüş olan kimsenin ailesi ile cinsi münasebette bulunması hakkında sordular, onlar şöyle cevap verdiler:

"(Münasebette bulunan karı koca) haclarını tamamlayıncaya kadar, haccta yapılan ibâdetleri yerine getirmeye devam ederler. Gelen sene her ikisinin de haccedip kurban kesmesi vâcib olur."

(Malik)

Amr b. Şuayb babasından şöyle rivayet etti: Bir adam Abdullah b. Amr'a gelerek:

"ihramlı bir adam hanımıyla cinsi münasebette bulunursa hükmü nedir?" diye sordu. O da:

"Abdullah b. Ömer'e sor" dedi.

Şuayb diyor ki:

"Adam Abdullah b. Ömer'i tanımadığı için onunla beraber Abdullah b. Ömer'e gittik. Adam; ihramlı iken hanımıyla cinsi münasebette bulunan kimsenin hükmünü sordu. Abdullah b. Ömer (r.a) ise: "Haccı batıl olmuştur" cevabını verdi. Adam: "O taktirde haccını devam ettirmeyip otursun mu?"diye sordu.

"Hayır insanlarla beraber gidip hacca devam etsin, onların yaptığını yapsın. Ertesi yıl gelip haccını kaza etsin ve kurban kessin."

Bu cevabı aldıktan sonra Abdullah b. Amr'a gelerek Abdullah b. Ömer'in cevabını bildirdiler. Bu defa Abdullah b. Amr onları İbn Abbas (r.a)'ye gönderdi. Ona da aynı soruyu sordular, ibn Abbas (r.a) ise aynı cevabı verdi.

(Hakim "Dar'e Kutni"den rivayet etti.

Beyhaki "Hakim"den rivayet etti ve:

"Senedi Sahihtir" dedi.)

2- Cinsi münasebetten dolayı hacları bozulan karı koca haclarını kaza ederlerken birbirlerinden ayrılıp uzak durmaları gerekmez. Çünkü kendilerini birleştirip birbirlerine bağlayan aralarındaki nikâhtır. Nikâh ise halen aralarında mevcuttur. Bunun için ihrama girmez den önce birbirlerinden ayrılmalarına gerek yoktur. Zira ihrama girmemişken cinsel ilişkide bulunsalar bile bir sakıncası yoktur, ihrama girdikten sonra da ayrılmaları gereksizdir. Çünkü ufak bir nefsani arzuya uymak yüzünden başlarına gelen bu felâket ve çetin zorlukları gördükçe bir daha böyle bir hatayı işlemek şöyle dursun yaptıklarına bin kere pişman olurlar. Bunun için ihrama girdikten sonra da birbirlerinden ayrılmaları anlamsız dır.

3- Arafat vukufunu yaptıktan sonra cinsel ilişkide bulunan kimsenin haccı bozulmaz. Fakat bir deve kesme si gerekir.

Abdurrahman b. Ya'mer ed-Diyli (r.a)'dan: Rasulullah (s.a.s) Arafat'ta iken yanına geldim. Necid halkından bir grup gelmişti. Aralarından birine, Rasulullah (s.a.s)'den haccın nasıl yapıldığını sormasını emrettiler.

Rasulullah (s.a.s) yanındakilerden birine, çıkıp insanlara şöyle haber vermesini emir buyurdu:

"Hacc Arefe günüdür. Kim Müzdelife'de kılınan gecenin sabahından önce Arafat'a gelirse, haccı tamam olur."

(Ebu Davud, Tirmizi, Nesei’ İbni Mace)

Ata b. Rebah.(r.a)'dan; dedi ki:

"Hacc menasıkini tamamlayan, fakat ziyaret tavafından önce hanımıyla cinsel ilişkide bulunan kişinin durumu İbn Abbas'a soruldu. İbn Abbas (r.a):

" Bir deve kesmesi gerekir" dedi.

(Malik "Muvatta"da, İbni Ebi Şeybe "Mushannefihi"hde rivayet ettiler.)

4- Tıraş olduktan sonra cinsel ilişkide bulunan kimseye ise bir koyun kesmek gerekir. Çünkü ihramda olan kimse tıraş olmakla dikilmiş elbise giymek gibi yasakları yapabilmek bakımından ihramdan çıkmış oluyorsa da haccın bütün vaciplerini bitirmedikçe kadınlara yaklaşamadığı için bu bakımdan daha ihramda sayılır. Bunun için bu kimseye kurban lâzım gelir. Fakat tam ihramda olmadığı için işlediği suç hafif olup bir koyun kesmek kendisi için kâfi gelir.

5- Umre ihramında olan kimse eğer daha tavaftan dört tur yapmamışken cinsel ilişkide bulunursa, umresi bozulur ve bir koyun kesmesi gerekir, bununla beraber umresini sürdürmek zorundadır. Ve ayrıca ona kaza da lâzım gelir. Eğer tavaftan dört tur yaptıktan sonra cinsel ilişkide bulunursa o zaman umresi bozulmaz. Fakat bir koyun kesmesi yine gerekir. Çünkü hacc farz olduğu için haccın bozulmasında deve kesilmesi gerekir. Umre sünnet olduğu için umrenin bozulmasında deve değil koyun kesilmesi gerekir.

6- İhramlı iken unutarak cinsel ilişkide bulunan kimse de bilerek cinsel ilişkide bulunan kimse gibidir.

7- İhramda iken karısını şehvetle öpen veyahut ona dokunan kimseye kurban lâzım gelir. Fakat haccı bozulmaz. Çünkü hacc ancak cinsel ilişkide bulunmakla bozulur. İhramın diğer yasaklarından hiçbiri haccı bozmaz. Bu hallerin hepsi de cinsel ilişki olmadıklarına göre bu hallerde meni gelse bile haccın bozulmaması lâzım gelir. Ancak şu var ki bu hallerde de cinsel arzu kısmen de olsa tatmin edildiği için ihramda bunlar yasak edilmiştir. Bu yüzden işlenmesi halinde kurban lâzım gelir.

8- İhramda iken karısının avretine bakıp menisi gelen kimse bir şey lâzım gelmez. Çünkü ihramda iken yasak olan şey yalnız cinsel ilişkidir. Bu kimse ise cinsel ilişkide bulunmamıştır. Nihayet bu kimse de düşünüp de düşünce ile menisi gelen kimse gibidir.


TAVAF, SAY VE ŞEYTAN TAŞLAMALARLA İLGİLİ CİNAYETLER
1 - Abdestsiz olarak Kudüm tavafını yapan kimseye sadaka lâzım gelir. Eğer cünüb olarak yaparsa bir kurban kesmesi gerekir.

Kudüm tavafı sünnettir. Fakat Kudüm tavafına başlayan kişinin bunu tamamlaması vacib olur. Abdestsiz olarak Kudüm tavafı yapıldığında tavafta eksiklik olur ve bu eksikliğin giderilmesi için sadaka lâzım gelir. Burada kurban değil de sadakanın lâzım gelmesi Allah' in farz veya vacib kıldığı tavaflar arasında bir fark olması gerektiğinden dolayıdır. Cünüb olarak Kudüm tavafı yapıldığında bir kurban kesmesinin gerekli oluşu işlenen suçun daha ağır oluşundandır.

2- Ziyaret tavafının abdestsiz olarak yapan kimseye bir koyun kesmek gerekir. Çünkü bu kimse haccın rüknüne eksiklik sokarak daha ağır bir suç işlediği için kurban kesmeyi hak etmiş olur.

3- Ziyaret- tavafını cünüp olarak tavaf yapan kimseye bir deve veya sığır gerekir. Çünkü cünüplük ab-, destsizlikten daha ağır olduğu için, bu kimsenin tavafa soktuğu eksikliği ancak bir deve veya sığır kesmekle gidermek mümkündür.

4- Tavafın çoğu da abdestsiz veya cünüp olarak yapıldığı zaman tavafın tamamı abdestsiz veya cünüb olarak yapılmış gibidir. Çünkü bir şeyin çoğu onun tamamı hükmündedir.

5- Abdestsiz olarak yapılan tavafı bir daha yapmak müstahaptır. Cünüp olarak yapılan tavafı bir daha yapmak vaciptir. Çünkü cünüp olarak yapılan tavafın eksikliği daha fazladır, sonra, abdestsiz olarak yapılan tavaf eğer bir daha yapılırsa bayram günlerinden sonra dahi olsa kurban kesmek artık gerekmez. Çünkü tavafta eksiklik şüphesi artık kalmaz.

Cünüp olarak yapılan tavaf bir daha yapılırsa, eğer bayram günlerinde yapılmışsa zamanında yapılmış olduğu için artık kurban kesmek gerekmez. Fakat eğer bayram günlerinden sonra yapılmışsa, zamanında yapılmadığı için kurban kesmek gerekir.

6 - Eğer kişi cünüp olarak yapmış olduğu ziyaret tavafı bir daha yapmadan evine dönerse bir daha yapmak için tekrar Mekke'ye dönmesi gerekir. Zira tavafındaki eksiklik büyük olduğu için, telâfisi ancak bir daha dönüp yapmakla mümkündür. Şayet dönmeyip hediye olarak Mekke'ye bir deve veya sığır gönderirse tavafta hasıl olan eksikliğin yerine geçtiği için caizdir. Fakat dönmesi daha iyidir. Abdestsiz olarak tavaf yapıp da bir daha tavaf yapmadan evine dönen kimesinin ise kurban göndermesi, dönüp bir daha tavaf yapmasından iyidir. Zira tavafındaki eksiklik diğerine nazaran hafiftir, aldı ki kurban göndermede fakirler için yarar vardır.

7- Veda tavafını abdestsiz olarak yapan kimseye sadaka lâzım gelir. Zira veda tavafı her ne kadar vacip ise de, rükün olmadığı için ziyaret tavafı kadar "önemli değildir. Veda tavafını cünüp olarak yapan kimseye ise bir koyun kesmek lâzım gelir. Çünkü Veda tavafını cünüp olarak yapmak büyük bir noksanlıktır. Ancak Veda tavafı Ziyaret tavafından rütbece üstün olduğu için onu cünüp olarak yapmada bir koyun kesmekle yet inilmiştir.

8- Ziyaret tavafından üç tur veya daha az bir an kimseye bir koyun kesmek gerekir. Zira tavafta, arısından daha az bir miktar yapılmadığı için hâsıl olan eksiklik de abdestsiz olarak yapılan tavaftaki dikişli gibi hafif olup onun için koyun kesmek yeterlidir.

9- Ziyaret tavafından dört tur veya fazla eksik bırakan kimse eksik bıraktığı turları yapmadıkça ihram-an çıkmış olamaz. Zira eksik bıraktığı turlar yaptığı urlardan fazla olduğu için hiç tavaf yapmamış gibidir.

10- Veda tavafını yapmayan veya Veda tavafından ört tur veya fazla eksik bırakan kimseye bir koyun esmek lâzım gelir. Çünkü vacib veya vacibin çoğunu erketmiş olur. Ve eğer Mekke'den ayrılmamış ise Veda avafını tekrar yapması emrolunur.

11- Veda tavafından üç tur yapmayan kimseye ise adaka lâzım gelir.

12- Umre ihramında olup abdestsiz olarak tavaf ve a'y yaptıktan sonra ihramdan çıkan kimse Mekke'den ynlmadıkça bir daha tavaf ve sa'y yapar ve ona bir ey lâzım gelmez. Çünkü abdestsiz olarak yaptığı tavafa eksiklik bulunduğu için bir daha yapması gerekir.

Ve bir daha yapınca eksiklik kalmadığı için ona bir Şey lâzım gelmez. Sa'y da tavafa tâbidir. Şayet bu kimse bir daha tavaf ve sa'y yapmadan evine dönerse abdestsiz olarak tavaf yaptığı için ona kurban lâzım gelir. Fakat bir daha Mekke'ye dönmesi gerekmez. Çünkü umrenin son rüknü olan sa'y'ı da yaptığı için ihramdan çıkmıştır. Ayrıca sa'y'ı da abdestsiz olarak yaptığı için ise ona bir şey lâzım gelmez.

13- Hacc ihramında olan kimse Safa ile Merve arasında sa'y yapmasa da haccı tamamdır. Ancak ona kurban lâzım gelir. Çünkü Safa ile Merve arasında sa'y vacip olduğu için yapılmaması halinde hac bozulmaz, fakat kurban lâzım gelir.

14- Arafat dağından imamdan önce ayrılan kimseye kurban lâzım gelir. Arafat'ta güneş batıncaya kadar kalmak vaciptir. Bunun için, güneş batmadan Arafat'tan ayrılan kimse vacibi terk etmiş olur ve dolayı siyle ona kurban lâzım gelir. Eğer güneş battıktan sonra bir daha Arafat'a dönse de kurbanın vücubu kendisinden sakıt olmaz. Çünkü imam ile birlikte hareket etmesi gerekirdi. İmam ile birlikte hareket etmedikten sonra bir daha Arafat'a dönmesi manasızdır. Güneş batmadan bir daha Arafat'a dönen ve imam ile beraber güneş battıktan sonra Arafat'tan inen kimseden kurban sakıt olur. Arafat'a geceleyin gelen kimse ise öyle değildir. Çünkü vukufu geceye kadar sürdürmenin vücubu gece değil, gündüz vukuf yapan kimse içindir.

15- Müzdelife'de vukuf yapmayan kimseye kurban lâzım gelir. Çünkü Müzdelife vukufu vaciptir.

16- Bayramın hiç bir günü cemre taşlamasını yapmayan kimseye kurban lâzım gelir. Çünkü vacibi kesinlikle terketmiş olur. Ancak taşlamaların hepsi aynı cinsten birer ibadet olduğu için -vücudunun bütün kıllarını tıraş eden kimseye olduğu gibi- bu kimseye yalnız bir kurban lâzım gelir. O da bayramın son günü güneş battıktan sonra. Çünkü cemreleri taşlamak ancak bayram günlerinde ibadettir. Bu günler bitmedikçe taşlamaların hepsini sıra ile yapmak mümkündür.

İmam Ebu Hanife'ye göre bir günün taşlamalarını bir başka güne bırakmak da kurban kesmeyi gerektirir. Fakat diğer iki imam bu görüşe katılmamışlardır.

17-Bir günün taşlamalarını yapmayan kimseye kurban lâzım gelir. Çünkü bir günün taşlamaları tam bir ibadettir.

18- Üç cemreden birinin taşlamasını yapmayan kimseye sadaka lâzım gelir. Çünkü bir günde her üç cemreyi taşlamak bir ibadet olduğuna göre, yalnız bir cemreyi taşlamayan kimse bu ibadetin çoğunu yapmış olur. Kurban ise ancak bir vacibin çoğunu yapmamak halinde lâzım gelir.

19- Bayramın ilk günü Akabe cemresini taşlamayan kimseye kurban lâzım gelir. Çünkü bayramın ilk günü yalnız Akabe cemresinin taşlaması vardır. Bunun için bu kimse o gün vacibini tamamen bırakmış olur. Akabe cemresi taşlarının yarısından fazlasını atmayan kimse de öyledir.

20- bir cemreye bir, iki veyahut üç çakıl eksik atan kimseye ise, her bir çakıl için yarım sa' (yaklaşık 1,667 kg.) lâzım gelir. Zira bu kimsenin yapmadığı miktar vacibin yarısından az olduğu için ona sadaka vermek kâfidir.

21- Başını bayram günleri bittikten sonra tıraş eden kimseye, İmam Ebu Hanife'ye göre kurban lâzım gelir. Ziyaret tavafını bayram günlerinden sonraya bırakan kimse de öyledir. Diğer iki İmam ise: Bu her iki kimseye de bir şey lâzım gelmez, demişlerdir.

Bu ihtilaf bir günün taşlamalarını bir başka güne bırakmak ve Akabe cemresini taşlamaktan önce tıraş olmak, Kıran haccında Akabe cemresini taşlamaktan önce kurban kesmek veyahut kurban kesmezden önce tıraş olmak gibi sonra yapılması gereken bir ibadeti önce yapmak hallerinde de geçerlidir.

İmam Ebu Hanife'nin delili:

İbrahim b. Muhacir'den, Abdullah b. Abbas (r.a)' nın şöyle dediğini rivayet etti:

"kim ki haccından bir şeyi vaktinden daha önce veya sonra yaparsa bir kurban kessin."

(İbni Ebi Şey be "Mushannefihi"nde ve Tahavi "Şerh-ül Asar" kitabında rivayet etti.) ‘ İmam Hafız Takıyiddin b. Dakik il-İyd: "El-İmam" kitabında bu rivayetin senedinde bulunan "İbrahim b. Muhacir zayıf bir kişidir" demiştir.

İki İmam ise: "Bu durumların hepsinde vacipler kaza edildiği için başka bir şey lâzım gelmez" demişlerdir.



İbni Abbas (r.a)'dan;

Bir adam Rasulullah (s.a.s)'e: "Çakılları atmadan Bey t’i tavaf ettim" dedi. Rasulullah (s.a.s):

"Bir günah yoktur" buyurdu. Adam:

"Kurbanımı kesmeden tıraş oldum" dedi. Rasulullah (s.a.s):

"Bir günah yoktur" buyurdu. Aynı adam yine:

"Çakılları atmadan kurbanımı kestim" dedi. Rasulullah (s.a.s) bu sefer de:

"Günah yoktur" buyurdu.

Bir başka rivayette: Rasulullah (s.a.s) Veda Haccında kendisine soru soranlara (cevap vermek üzere) Mina' da durmuştu. Adamın biri:

"Farketmeden kurbanı kesmeden önce tıraş oldum" dedi.

Rasulullah (s.a.s): .

"Kurbanını kes, bir günah yoktur" buyurdu. Diğer biri gelip:

"Akıl erdiremedim, çakılları atmadan kurbanımı kestim" dedi. Rasulullah (s.a.s):

"Çakılları at, bir günah yoktur" buyurdu.

Rasulullah (s.a.s) tertibe riayet edilmeden yapılmış olan herhangi bir hacc ibadetinden sorulduysa, hepsi için:

"Yap, bir günah ve güçlük yoktur" cevabını verdi.

(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)

22 - İmam Ebu Hanife ile İmam Muhammed'e göre: Hacc ihramında olup bayram günlerinde ve fakat Harem' in dışında tıraş olan kimseye kurban lâzım gelir. Umre ihramında olan kimse de eğer Harem'in dışında tıraş olursa ona kurban lâzım gelir" demişlerdir.

İmam Ebu Yusuf ise: "Kurban lâzım gelmez" demiştir. Çünkü Harem'de tıraş olmak şart değildir. Zira Rasulullah (s.a.s) Hudeybıye'de umreden alıkonduğu zaman hemen orada tıraş olmuştur,

İbn Ömer (r.a)'den;

"Rasulullah (s.a.s) Umre yapmak niyeti ile çıktı. Kureyş kâfirleri Kabe'ye girmesine engel oldular. Rasulullah (s.a.s) de Hudeybıye'de develerini kesti ve saçlarını tıraş etti."

(Buhari)

İmam Ebu Hanife ile İmam Muhammed ise: "Traş ile ihramdan çıkıldığı için traş da namazın sonundaki selam gibidir. Selâm ile namazdan çıkıldığı halde nasıl selam namazın bir vacibi ise traş da haccın bir vacibidir. Ve haccin bir vacibi o: unca da haccın diğer vacibleri gibi

Haram'da yapılması gerekir. Rasulullah (s.a.s) ile ashabının Hudeybiye'de traş olmaları da Haram'in dışında traş olmanın caiz olduğuna delil olamaz. Zira Hudeybiye'nin bir kısmı Haram'dan sayılır. Rasulullah (s.a.s) ile ashabı o kısımda traş olmuş olabilirler" demişlerdir.


AVLANMANIN CEZASI:
1- İhramda olan kimse için kara avı haram, deniz avı helaldir. Kara avı; karada doğup büyüyen ve karada yaşayan, deniz avı da suda yaşayan ve suda doğup büyüyen hayvan demektir.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

"Deniz avı ve onu yemek size de, yolculara da geçimlik olarak helal kılınmıştır. Kara avı ise ihramda bulunduğunuz sürece size yasak edilmiştir."

(Maide: 96)

2- İhramda iken av öldüren veyahut öldürtmek için yerini başkasına gösteren kimseye ceza lâzım gelir.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

"Ey insanlar! İhramlı iken avı öldürmeyin. Sizden bile bile onu öldürene, ehli hayvanlardan öldürdüğü kadar olduğuna içinizden iki âdil kimsenin hükmedeceği, Kabe'ye ulaşacak bir kurbanı ödeme yahut düşkünlere yemek yedirme şeklinde keffaret ya da yaptığının ağırlığını tatmak üzere bunlara denk oruç tutma vardır. Allah geçmiştekiler i affetmiştir. Kim tekrar yaparsa Allah ondan öc alır. Allah Güçlü'dür, Öcalıcı'dır."

(Maıde: 95)

Abdullah b. Ebi Katade (r.a)'den:

Rasulullah (s.a.s) hacc için (yola) çıktı. Biz de beraberinde çıktık. Rasulullah (s.a.s) Sahabılerınden içlerinde Ebu Katade de olduğu halde bir grup insanı keşif için sevkedip:

"Deniz kenarına doğru gidiniz, sonra bize katılınız! emrini verdi. Bu keşif kolu olarak ayrılan grup deniz sahiline doğru yol aldılar. Nihayet Rasulullah (s.a.s)'den tarafa döndükleri zaman Ebu Katade’ den başka hepsi ihrama girdiler. Yalnız Ebu Katade ihrama girmedi. Onlar bu şekilde yol alırlarken ansızın yaban eşekleri gördüler. Ebu Katade hemen üzerlerine hücum etti ve onlardan bir dişi yaban eşeği öldürdü. Müteakiben bu müfreze, bir yere inip konakladı ve o avın etinden vediler. Sonra kendi kendilerine:

"Sen bana bu sureyi okuduğunu söyleseydin seni canını yakacak derecede döverdim."

Allah (c.c) kitabında şöyle buyuruyor: "Kabe'ye ulaşmış bir kurban olarak onu içinizden iki âdil kimse takdir etsin." İşte ben Ömer yanımdaki ise Abdurrahman b. Avı'dır."

(Muvatta, Beyhaki, Taberani) (îbn Hacer el Hey semi bu hadisi rivayet eden kişilerin güvenilir olduklarını söylemiştir.)

Ebu Zübeyr (r.a)'den:

"Ömer (r.a) (ceza olmak üzere) sırtlanı öldürmükte bir koç, ceylanda bir dişi keçi, tavşanda bir kuzu veya oğlak, tarla sıçanında da otlamağa başlamış dört aylık küçük kuzu ile hükmetmiştir."

(Malik, Şafii)

Câbir (r.a)'dan Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

"İhramlı olan kimseye sırtlanı öldürmekte bir koç, ceylanda bir koyun, tavşanda bir kuzu veya oğlak, tarla sıçanında da otlamağa başlamış dört aylık küçük kuzuyu ceza olarak vermesi gerekir."

(Dar’e Kutni)

Câbir b. Abdillah (r.a) dedi ki: Rasulullah (s.a.s)'e:

"Sırtlan av mıdır?" diye sorduğumda:

"Evet" diye buyurdular ve: "Kim ihramlı iken onu avlarsa bir koç vermesi gerekir" dediler.

(Ebu Davud, Tirmizi, Nesei, İbn Mace, Ahmed) (Tirmizi, Hakim, İbn Hibban bu hadis için Sahih dediler.)

Serçe kuşu ve güvercin gibi evcil hayvanlardan benzeri bulunmayan avlarda ise İmam Muhammed de, İmam Ebu Hanife ile İmam Ebu Yusuf gibi kıymet lâzım gelir demiştir.

İmam Ebu Hanife ile İmam Ebu Yusuf mutlak benzerlik hem şekil ve hem de kıymet bakımından olan benzerliktir. Fakat burada şekil benzerliğine yormak mümkün olmadığı için kıymet benzerliğine yormak gerekir Çünkü kul alacaklarında olduğu gibi şeriatte de meşhur olan benzerlik budur. Maide suresinin doksan beşinci âyetinde geçen "Naam" kelimesinden de murat Allah daha iyi bilir yabani hayvanlardır.



Zira Ebu Ubeyde ile Asmaf'nin dediklerine göre: Bu elime hem evcil hem de yabani hayvanlarda kullanılır. O taktirde âyetin manası şöyle olmuş olur: "Öldürdüğü yabani avın bir benzeri ceza olarak lâzım gelir."

Rasulullah (s.a.s)'in: "Kim ihramlı iken onu (yâni sırtlanı) avlarsa bir koç vermesi gerekir" sözü "Kim ihramlı iken onu avlarsa bir koç miktarı ceza vermesi gerekir" anlamındadır" demişlerdir.

5- İmam Ebu Hanife ile İmam Ebu Yusuf'a göre kişi, kendisine lâzım gelen kıymet ile isterse bir kurban, "isterse yiyecek alır, isterse ne kurban ve ne de yiyecek olmayıp oruç tutar.

İmam Muhammed'e göre ise bu muhayyerlik hakemlere aittir. Eğer hakemler kurbana hükmederlerse öldürülen avın benzerini kurban etmek gerekir. Eğer yiyecek veya oruca hükmederlerse İmam Ebu Hanife ile İmam Ebu Yusuf'un dedikleri gibi yapmak gerekir.

İmam Ebu Hanife ile İmam Ebu Yusuf: "Muhayyerlik -yemin kefaretinde olduğu gibi- şeriat tarafından kişiye gösterilen kolaylık olduğuna göre, hakemlere değil, kişiye ait olması lâzım gelir" demişlerdir.

Sonra Maide suresinin 95. âyetindeki KEFARETÜN ile ADLÜ ZALİKE kelimeleri merfu oldukları için HEDYEN üzerine değil CEZAÜN üzerine matufturlar. Bu ise, hakemlerin yalnız ava değer biçmekle görevli oldukları, avın değeri anlaşıldıktan sonra kurban, yemek ve oruçtan birini seçmek ise avı öldürene ait olduğunu ifade eder.

İmam Muhammed'in delili de Maide suresinin 95. âyetidir. Zira bu âyeti kerimede geçen "HEDYEN" kelimesi "YAHKUMU BİHİ" kelimesini tefsir ettiği için mensub-dur. "Ya" hakemin hükmüne mef'uldur. Hangisi de olsa kurbanın hakemler tarafından hükmedilmesi gerektiğini ifade eder. Sonra, yemek demek olan "TAAM" ile oruç demek olan "SİYAM" kelimeleri arasında muhayyerlik edatı olan "EV" (yâni; veya) kelimesinin getirilmesinden de bu muhayyerliğin hakemlere ait olduğu anlaşılır.

6- Ceza olarak kesilecek kurban Mekke'den başka

bir yerde kesilemez.

Zira Allah (c.c): "Kabe'ye ulaşacak kurban" (Maide: 95)

diye buyurmuştur.

Yemek ise Mekke'den başka yerlerde de verilebilir. Çünkü kurban hikmeti bilinmeyen taabbüdi bir ibadet olduğu için ancak belirli bir zaman ve belirli bir yerde kesildiği takdirde ibadet olur. Yemek vermek ise gayesi yoksullara yardım olduğu için nerede ve ne zaman olursa olsun ibadettir.

Oruç da keza Mekke'den başka yerlerde tutulabilir. Zira oruç da nerede tutulursa tutulsun ibadettir.

7- Eğer kişi kurbanı başka bir yerde kesip etini yoksullara dağıtır ve kurbanın eti de verilmesi gereken yiyecek miktarından az olmazsa, keffaret olarak yemek vermeyi seçmiş ve fakirlere herhangi bir yiyecek maddesini vermiş gibi olur.

8- Öldürülen avın kıymeti ile eğer yiyecek maddesi alınırsa, her bir yoksula ya yarım sa' buğday, ya dair sa' arpa vermek gerekir. Hiç bir yoksula yarım sa' dan az verilemez. Zira keffaret olarak verilmesi gereken yiyecekler yoksullara şeriatça ancak bu şekilde dağıtılır.

9- Oruç tutmayı seçen kimse öldürdüğü ava önce yiyecek maddeleriyle değer biçtikten sonra her bir sa' arpa veya yarım sa' buğday yerine bir gün oruç tutar. Zira orucun maddi değeri bulunmadığı için ava oruçla değer biçmek mümkün değildir. Bunun için ava yiyecek maddeleriyle değer biçmek gerekir.

10- İhramda olan kimse bir kuşun tüylerini yolduğu veyahut ayaklarını kestiği için kuş artık uçup kendini koruyamaz olursa, kuşun bütün kıymeti kendisine lâzım gelir. Çünkü hayvanı, kaçıp kendini kurtaramaz duruma soktuğu için onu öldürmüş gibi olur.

11- İhramda olan kimse devekuşunun yumurtalarını kırarsa ona kıymeti lâzım gelir.

îbn Abbas ve İbni Mes'ud (r.a)'un şöyle dedikleri rivayet edildi:

"İhramlı iken devekuşunun yumurtalarını kıran kimseye' ceza olarak yumurtaların kıymeti lâzım gelir."

(Abdürrezzak ve İbn Ebu Şeybe "Mushanneflerinde" ve Bey haki’ de)

12- İhramlı kişinin kırdığı yumurtaların içinden ölü civciv çıkarsa o zaman canlı olan bir civcivin kıyeti lâzım gelir. Bu bir istihsandır. Yoksa kıyas, yuurtanm kıymetinden başka bir şey gelmemesini gerektirmektedir. Çünkü civcivin canlanıp canlanmadığı bilinemez. Ancak yumurtanın canlı bir civciv çıkarmaya hazır bir durumda olduğu için zamanı gelmeden kırılması civcivin ölümüne sebep olup ve bunun için ihtiyaten "ondan dolayı ölmüştür" denilir. Bunun gibi ihramda olan kimse eğer bir ceylanın karnına vurup ceylanın ve yavrusunun ölmesine sebep olursa ona hem ceylanın hem yavrusunun kıymeti lâzım gelir.

13- İhramlı olan kimseye karga, çaylak, kurt, yılan, akrep, fare ve kuduz köpekleri öldürmekten dolayı bir şey lâzım gelmez.

Hafsa (r.a)'dan; Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:

"Hayvanlardan beş nev'i vardır ki, onları öldürenlere bir sorumluluk yoktur. Bunlar: Karga, çaylak,fare, akrep ve kuduz köpektir."

Diğer bir rivayette bu hadis şöyle gelmiştir:

"Beş nev'i fâsık hayvan vardır ki bunlar ihram dışında da ihramda iken de öldürülürler. Bunlar: Yılan, karga, fare, kuduz köpek ve çaylaktır."

(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)

14- Şeriatin istisna ettiği ve yukarıda saydığımız zararlı hayvan dışında eti yenilmeyen diğer canavar ve benzeri hayvanları öldüren kimseye de ceza lâzım gelir. Çünkü hadiste istisna edilen hayvanlar da sayılı oldukları için onlara başkalarını kıyas etmek mümkün değildir.

15- İhramda iken sivri sinek, karınca, pire ve keneleri öldürmede bir sakınca yoktur. Çünkü bunlara av denilmediği gibi, hem insan vücudundan oluşmuyorlar ve hem de yaradılışları itibariyle inciticidirler.

Karıncadan maksat insanları inciten siyah veya sarı renkli olanlarıdır. İncitici olmayan karıncaları öldürmek ise günahtır. Fakat av olmadıkları için cezayı gerektirmez.

Bir biti öldüren kimseye ise buğday, arpa ve benzeri gibi herhangi bir yiyecek maddesinden bir avuç miktarı gibi' bir sadaka lâzım gelir. Çünkü bit vücut kirinden oluştuğu için ihramda öldürmek ihramda temizlenme yasağına uymamak demek olur.

16 - İhramlı olan kimse bir çekirgeyi öldürürse istediği miktarda bir sadaka verir. Çünkü çekirge de kara avı sayılır. Zira av ele gelmeyen ve güçlükle yakalanabilen hayvan demektir.

Yahya b. Said (r.a) şöyle haber verdi:

-"Bir adam Hz. Ömer (r.a)'ye gelerek ihramlı iken çekirge öldürdüğünü ve ne yapması gerektiğini sordu.

Ömer b. Hattab (r.a) Kâ'b (r.a)'ya:

"Haydi gel, bu meselede hüküm verelim" dedi.

Kâ'b (r.a):

"Bir dirhem vermesi gerekir" dedi. Ömer b. Hattab Kâ'b'a şöyle dedi:

"Sen dirhemi kolaylıkla buluyorsun (çünkü zenginsin). Bir kuru hurma bir çekirgeden iyidir."

(Muvatta)

17- İhramlı iken kaplumbağayı öldürene bir şey lâzım gelmez. Çünkü kaplumbağa -keler ve böcekler cinsinden olup ve yakalanması güç olmadığı için av sa yılmaz.

18- İhramlı iken Harem avını sağan kimseye sağdığı sütün kıymeti lâzım gelir. Zira süt avın vücudundan oluştuğu için avın kendisi hükmündedir.

19- İhramda olan kimse eğer yırtıcı bir hayvan kendisine saldırırken öldürürse ona bir şey lâzım gelmez. Çünkü ihramda olan kimse savunmaktan değil saldırmaktan nehy edilmiştir. Nitekim yukarıdaki hadisi şerifte ihramlı iken bile öldürülmelerine izin verilen hayvanlar zararlı olduklarından dolayı öldürülmelerine izin verilmiştir.

20- İhramda olan kimseye açlık sebebiyle avı öldürmek zorunda dahi kalsa ceza lâzım gelir.

Zira:

"Ey iman etmiş olanlar! İhramda iken av öldürmeyiniz. Sizden kim (ihramda) bilerek av öldürürse, ona ceza olarak evcil hayvanlardan, öldürdüğü avın benzeri olan bir hayvan lâzım gelir."

(Maide: 95)

Bu âyetin nassı ile sabittir ki herhangi bir avı öldürebilmek, keffaret vermeye bağlıdır.

21- İhramda olan kimsenin davar, deve, sığır, tavuk ve evcil olan kaz ve ördekler gibi evcil hayvanları kesmesinde sakınca yoktur. Zira bu hayvanlar evcil oldukları için av değillerdir.

22- İhramda iken ayakları tüylü de olsa güvercinleri öldüren kimseye ceza lâzım gelir. Çünkü güvercinlerin her çeşidi yaradılış itibariyle insanlardan kaçar ve yerden geç de kalksa uçtuğu için ele geçmez. Şayet içlerinde insanlardan kaçmayanları varsa da arızi olduğu için onlara itibar olunmaz.

23- Evcilleştirilmiş ceylanları öldüren kimseye de ceza lâzım gelir. Zira ceylan yaradılış itibariyle av olduğu için evcilleştirilmesi onun avlık vasfını kaldıramaz. Nasıl ki deve de yaradılış itibariyle evcil olduğu için kaçtığı zaman evcillik vasfı kalkmaz ve öldürülmesi ihramda olan kimse için haram olmaz.

24- İhramda olan kimsenin kestiği av murdar olup eti yenilmez. Çünkü ihramda iken avı kesmek haram olan bir fiil olduğu için kesmek sayılmaz.

25- İhramda olan kimseye kestiği avın etinden yemesi halinde; İmam Ebu Hanife'ye göre: Yediği etin kıymeti lâzım gelir. Diğer iki imam ise: Ona bir şey lâzım gelmez, demişlerdir.

Bu avın etinden yiyen başkasına ise, ihramda dahi olsa her üç imama göre de bir şey lâzım gelmez. İki İmam: "Çünkü bu avın eti murdar olduğu için, onu yiyen kim olursa olsun ona tevbe ve istiğfardan başka bir şey lâzım gelmez.

İmam Ebu Hanife de: "Bu avın etinden yemek onu kesen kimseye yalnız murdar olduğu için değil', aynı zamanda ihramda onu kestiği için de haramdır, ihramda olan başkalarına ise, yalnız murdar olduğu için haramdır" demişlerdir.

26- İhramda olan kimsenin ihramda olmayan kimsenin avlayıp kestiği avın etini yemesinde eğer ona avın yerini göstermemiş ve avlamasını söylememiş ise sakınca yoktur.

Abdullah b. Ebu Katade (r.a)'den:

Rasulullah (s.a.s) hacc için yola çıktı. Biz de beraberinde çıktık. Rasulullah (s.a.s) sahabelerinden içlerinde Ebu Katade de olduğu halde bir grup insanı keşif için sevk edip:

"Deniz kenarına doğru gidiniz, sonra bize katılınız!" emrini verdi. Bu keşif kolu olarak ayrılan grup deniz sahiline doğru yol aldılar. Nihayet Rasulullah (s.a.s)'den tarafa döndükleri zaman Ebu Katade'den başka hepsi ihrama girdiler. Yalnız Ebu Katade ihrama girmedi. Onlar bu şekilde yol alırlarken ansızın yaban eşekleri gördüler. Ebu Katade hemen üzerlerine hücum etti ve onlardan bir dişi yaban eşeği öldürdü. Müteakiben bu müfreze bir yere inip konakladı ve o avın etinden yediler. Sonra kendi kendilerine:

"Bizler ihramlı olduğumuz halde (avlanıp) et ye dik" dediler. Dişi yaban eşeğinin etinden arta kalan kısmı da yanlarında taşıdılar. Ve nihayet Rasulullah (s.a.s)'e eldiklerinde: "Yâ Rasulullah! Bizler ihramlanmıştık. Ebu Katade ise ihrama girmemişti. Birdenbire bir takım yaban

eşekleri gördük. Ebu Katade de hemen üzerlerine saldırdı ve onlardan dişi bir eşeği öldürdü. Biz de inip onun etinden yedik. Bizler ihramlı olduğumuz halde av eti yedik diye söylenerek onun etinden kalanını da (beraberimizde) getirdik" dediler. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s)

onlara:

"Sizden Ebu Katade'ye bu yaban eşeğini avlamasını emreden yahut herhangi bir şey ile kendisine işaret ederek (avı) gösteren var mıdır?" diye sordu. Onlar "Hayır, yoktur" cevabını verdiler.

Rasulullah (s.a.s) "Öyle ise bu avın etinden geri kalanını yeyiniz" buyurdu.

(Buhari, Müslim)

27- Harem'in herhangi bir avını öldüren kimse ihramda olmasa bile kıymetini yoksullara dağıtmak zorunda olur. Zira Harem'in avlarına dokunulamaz. Rasulullah (s.a.s) uzunca bir hadisinde:

"Harem'in avları da ürkütülemez" buyurmuştur.

(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)

28- Harem’in herhangi bir avını öldüren kimseye kendisine lâzım gelen avın kıymeti yerine oruç tutmak yeterli gelmez. Zira bu ceza, keffaret olmayıp mali bir ceza olduğu için kul alacağı gibi aynen ödenmesi gerekir.

29- Eğer bir kimse bir avı yakalayıp onunla birlikte Harem’in sınırları içine girerse, girer girmez avı salıvermesi gerekir. Çünkü bu av sağ olarak Harem'in sınırları içine girdiği için Harem'e hürmeten artık ona dokunmamak gerekir. Şayet bırakmayıp onu başkasına satarsa ve henüz duruyorsa geri verilir. Çünkü ona dokunmak haram olduğu için satışı fasittir. Eğer durmuyorsa ona ceza lâzım gelir. İhramda olan kimsenin de yakaladığı avı başkasına satması aynı sebebe binaen öyledir.

30 - Eğer bir kimse evinde veyahut beraberindeki bir kafeste av bulunduğu halde ihrama girerse avı salması gerekmez.

Abdullah b. Haris (r.a)'den şöyle dediği rivayet edildi:

-"Biz hacc ederdik. Evimizde, avlamış oldumuz avları olduğu gibi bırakıp salı vermezdik."

(İbni Ebi Şeybe "Mushannefinde")

31 - Eğer ihramda olan kimse bir avı yakalar ve ihramda olan bir başkası da bu avı öldürürse, ikisine de ceza lâzım gelir. Birincisi ihramda iken av yakaladığı için, ikincisi de ihramda iken av öldürdüğü için cezayı’ hak etmiş olurlar. Fakat birincisi ödediği cezayı ikincisinden isteyebilir. Çünkü her ne kadar ihramda avlanmak yasak ise de bu kimse yakaladığı avı eğer öldürülmeseydi bırakmak suretiyle işlediği suçtan geri dönebilirdi. Fakat ikincisi bu olanağı ortadan kaldırdığı için diğerinin cezasını da o çekmelidir.

32 - Harem'in sınırları içinde bulunan bir otu veyahut kendiliğinden biten ve herhangi bir kimsenin mülkü olmayan bir ağacı kesen kimseye, eğer kestiği ot veya ağaç daha yeşil olup kurumamış ise kıymeti lâzım gelir.

Zira Rasulullah (s.a.s) Harem hakkında:

"Çayırları biçilmez, dikenleri kesilmez" buyurmuştur.

(Buhari, Müslim)

Sonra lâzım gelen bu kıymeti mutlaka gerekir. Onun yerine oruç tutulamaz. Çünkü Harem'in ot ve ağaçlarını kesmek ihramda olmak için değil, Harem'in ot ve ağaçları oldukları için haramdır. .

Kendiliğinden bitmeyip insanlar tarafından dikilen ağaçları kesmede ise sakınca yoktur. İnsanlar tarafından ekilmesi adet olmayan bitkiler de, eğer insanlar tarafından ekilirse, insanlar tarafından ekilen bitkilerin hükmünü alır.

Kendiliğinden ve fakat bir kimsenin tarlasında biten bitkiyi kesen kimseye iki kıymet lâzım gelir. Bir kıymet Harem’e saygısızlık ettiği, bir kıymet de başkasına ait olan mala tecavüz ettiği içindir. Nasıl ki başkasına ait olan bir avı,öldüren kimseye de iki kıymet lâzım gelir.

Harem "in kurumuş bitki ve otlarını kesen kimseye ise kuru bitki artık büyümediği için bir şey lâzım gelmez.

33- Harem'in çayırlarında hayvanlar otlatılamaz ve İZHIR denilen ottan başka hiç bir otu kesilemez.

Ebu Hureyre (r.a)'den;

Aziz ve Celil olan Allah, Rasulüne Mekke fethini müyesser edince, Rasulullah (s.a.s) insanlar içinde ayağa kalktı. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle buyurdu:

"Hiç şüphe yok ki, Allah (c.c) fili (ordusunu) Mekke'ye girmekten men etmiş Rasulünü ve mü'minleri de Mekke'ye hâkim kılmıştır. Muhakkak bu belde, benden evvel hiçbir kimseye asla helâl olmadı. Burası yalnız gündüzün bir saaatinde benim için helâl kılınmıştır. Mekke, benden sonra da hiçbir kimse için ebediyyen helâl olmayacaktır. Mekke'nin av hayvanları ürkütülemez.

Çayırları biçilmez, dikenleri kesilmez. Sahibini arayıp bulmak isteyen müstesna, yitiğini (almak) hiçbir kimseye helâl olmaz. Her kimin bir kimsesi öldürülürse, o, iki şey arasında muhayyerdir. Ya kendisine diyet verilir yahut da kaatil (kısasen) öldürülür.

Rasulullah (s.a.s)'in bu beyanı üzerine Abbas:

"Yâ Rasulullah! İZHIR otu müstesna olsun. Çünkü bizler onu kabirlerimizde ve evlerimiz (in inşasın )da kullanıyoruz" dedi.

Rasulullah (s.a.s)'de: "İZHIR otu müstesnadır" buyurdu.

(Buhari, Müslim)

34- Eğer ihramda olan iki kişi birlikte bir avı öldürürlerse ikisine de ayrı ayrı kurban lâzım gelir. Zira avın yerini başkasına gösteren kimseye tam ceza lâzım geldiğine göre, avı başkası ile birlikte öldüren kimseye tam ceza lâzım gelmesi evveliyetle gerekir.

35- Eğer ihramda olmayan iki kişi Harem'in bir avını birlikte öldürürlerse ikisine bir ceza lâzım gelir.

Bunların ikisine bir ceza verilmesinin sebebi avlanılması yasak olan bir yerde avlandıklarından dolayıdır. Nasıl ki yanlışlıkla bir adamı öldüren iki kişiye yalnız bir diyet ve fakat' her birine ayrı bir kefaret lâzım gelir.

36- İhramda olan kimsenin, avı satması ile satın alması fasittir. Çünkü eğer av daha sağ iken ihramda olan kimse onu satarsa, onun dokunulmazlığını ihlal etmiş ve eğer onu kestikten sonra satarsa bir murdarı satmış olur.

37- Eğer bir kimse bir ceylanı Harem'in sınırları dışına çıkardıktan sonra ceylan ve yavruları ölürlerse ölen ceylanın ve ölen her bir yavru için ona bir ceza lâzım gelir. Zira Harem'in sınırları dışına çıkarılmasıyla ceylanın dokunulmazlık vasfı kalkmaz. Bunun için, onu çıkaran kimse onu tekrar Harem'in sınırları içine döndürmek zorundadır. Bu vasıf da, şeriatın ona verdiği bir vasıf olduğu için yavrularına da geçer. Eğer ceylanın cezasını ödedikten sonra ceylan doğurursa o zaman ölen yavrularının cezası kendisine lâzım gelmez. Çünkü ceylanın cezası verilince onun dokunulmazlık vasfı kalkmış olur.

38- İfrad haccını yapan kimsenin, yapması halinde kendisine kurban lâzım gelen bir şeyi eğer kıran haccını yapan kimse yaparsa ona biri hac, biri de umre için olmak üzere iki kurban lâzım gelir

0 yorum :

Yorum Gönder