Hoşgeldiniz.Sitemiz bu tarihten itibaren yeniden güncelleniyor.İlginiz için teşekkür ederiz.
Google'dabu sitede

36-islam-ilmihali-Zekat-Bahsi-Hesabı

search,arama motorları,arapça dersleri,arapça seti indir,ilahiyat arapça,arapça pdf


ZEKÂT BAHSİ

ZEKATIN VÜCUBUNUN ŞARTLARI
HAYVANLARIN ZEKATI
DEVELERİN ZEKATI
SIĞIRLARIN ZEKATI
KOYUN VE KEÇİLERİN ZEKATI
ATLARIN ZEKATI
ZEKAT İLE İLGİLİ DİĞER MESELELER
GÜMÜŞ VE ALTİNİN ZEKATI
GÜMÜŞÜN ZEKATI
ALTININ ZEKATI
TİCARET EŞYALARININ ZEKATI
MADEN VE HAZİNELERİN ZEKATI
EKİN VE MEYVELERİN ZEKATI
ZEKAT KİMLERE VERİLİR
ZEKAT KİMLERE VERİLMEZ
FITIR SADAKASI
FITIR SADAKASININ MİKTARI
FITIR SADAKASI NE ZAMAN VACİP OLUR

Zekat: Lügat manası ; arınmak, temizlenmek, artmak ve büyümek demektir.

Seri manada ise; nisaba ulaşmış ve üzerinden Hicri bir yıl geçmiş olan malın bir kısmını fakirlere ve zekât âyetinde zikredilen zümrelere vermektir.

Zekatın Hükmü: Zekât; muhkem bir farzdır. İnkâr eden kâfir olur, vermeyen ise öldürülür.

Allah (c.c)şöyle buyuruyor:

"Namazı kılın, zekâtı verin ve Rasulullah (s.a.s)'e itaat edin ki merhamet edilmiş olasınız."

(Nûr: 56)

"Onların mallarından kendilerini temizleyip arıtacak bir sadaka al ve onlara duâ et. Muhakkak senin duan onların kalblerine sükun ve güvenlik verir. Allah işiten ve bilendir."

(Tevbe: 103)

Allah (c.c) Kur'an-ı Kerim" in bir çok âyetlerinde "Zekâtı verin" diye emrettiği gibi Rasulullah (s.a.s)'de:

"Mallarınızın zekâtını verin" buyurmuştur.

(Tirmizi )’Hakim rivayet etti ve Sahih dedi.

İbni Abbas (r.a)'den Rasulullah (s.a.s)'in Muaz b. Cebel'i Yemene gönderirken kendisine şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

"Yakın bir zamanda kitab ehli olan bir kavme gideceksin. Yanlarına vardığın zaman önce kendilerini Allah'tan başka ibâdete lâyık ilâh olmadığına ve Muhammed (s.a.s)'in muhakkak Allah'ın rasulü olduğuna şehadet etmeye davet et. Bu iki esası kabul ederlerse, Allah'ın kendilerine günde beş vakit namazı kesin olarak farz kıldığını haber ver. Bunu da kabullenirlerse, Allah'ın kendilerine zenginlerinden alınıp fakirlerine verilen bir sadakayı (yâni; zekâtı) kesin olarak farz kıldığını söyle. Bunu da kabullenirlerse, en kıymetli mallarını almaktan kaçın ve mazlumun bedduasından kork.

Çünkü mazlumun bedduası ile Allah (c.c) arasında perde (engel) yoktur."

(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)

Ebu Hureyre (r.a)'den; adamın birinin Rasulullah (s.a.s)'e gelip şöyle dediği rivayet edilmiştir:

"Ey Allah'ın Rasulü! Bana, yapacağım öyle bir iş göster ki onu işleyince cennete girebileyim."

Rasulullah (s.a.s):

"Şirk koşmaksızın yalnız Allah'a ibadet eder, farz olan namazı kılar, yine farz olan zekâtı hakkıyla verir ve Ramazanda da oruç tutarsın" buyurdular.

Adam:

"Hayatımı elinde tutan zâta (Allah'a) yemin ederimki buna birşey eklemiyeceğim" dedi ve dönüp gidince Rasulullah (s.a.s):

"Cennetlik bir kimseye bakmaktan sevinç duymak isteyen varsa bu adama baksın" buyurdu.

(Buhari, Müslim, Nesei)

Ebu Hureyre (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir:

"Rasulullah (s.a.s) vefat ettikten sonra Hz. Ebu Bekr (r.a) halife seçildi. O zaman Arab kabilelerinden bir kısmı (zekât hususunda) isyan ederek küfre döndüler. Hz. Ebu Bekr (r.a) isyan eden kabilelerle cihad etmeye karar verdi. Fakat Hz. Ömer (r.a) buna mâni olmak için:

"Sen insanlarla nasıl cihad edersin? Halbuki Rasulullah (s.a.s): "İnsanlarla 'Lâilahe illallah' deyinceye kadar harbetmekle emrolundum. Fakat bunu diyen kimsenin malı da, canı da benim nazarımda dokunulmazlık vasfını kazanır, Allah hakkı müstesna. O kimsenin gizli niyet ve düşüncesi ile ilgili hesabı Allah'a aittir" buyurmuştur" dedi.

Bunun üzerine Ebu Bekr (r.a):

"Vallahi namaz ile zekât arasında ayırım yapanlarla savaşacağım. Çünkü zekât, malın hakkıdır. Allah(c.c)'ya yemin ederim ki, Rasulullah (s.a.s)'e verdikleri bir dişi oğlağı bile bana vermezlerse, bu yüzden kendileriyle harb edeceğim" buyurdu. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a) dedi ki:

"Vallahi bildim ki, bu sözler Allah (c.c)'nun Hz. Ebu Bekr'in gönlünde meydana getirdiği genişliğin bir eseridir. Bu sayede onlarla savaşmanın hak olduğunu öğrendim."

(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)


ZEKATIN VÜCUBUNUN ŞARTLARI
Zekâtın farz olmsı için aşağıdaki şartların gerçek­leşmesi gerekir:

1 - Müslüman Olmak: Çünkü zekât ibâdettir. Müslüman olmayan kimsenin ibâdetini Allah kabul etmez.

2 - Hür Olmak: Çünkü kölenin elinde mal bulunsa bile kendisinin değildir.

3 - Akıl Ve Baliğ Olmak: Zekât bir ibâdet olduğu için, çocuğun ve delinin zekât vermeleri farz değildir.

Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:

"Çocuk buluğa erinceye kadar, deli olan iyileşinceye kadar ve uykuda olan uyanıncaya kadar kendilerine günah yazılmaz."

(Ebu Davud, Ahmed)

Ancak deliliğin bir sene boyunca devam etmesi şarttır. Senenin başında ve sonunda birkaç gün sıhhat bulursa, zekât vermesi farz olur. Baygın olan kimselerin baygınlık hali bir yıl dahi devam etse zekât vermeleri farzdır.

4- Malın Nisab Miktarı Olması: Çünkü Rasulullah (s.a.s) zekât düşen malların her bir çeşidi için ayrı bir miktar koyarak malın o miktardan az. olduğu zaman ona zekât düşmediğini bildirmiştir.

Ebu Said (r.a)'den Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

"Beş vesak (bir ölçek)tan az olan miktarda zekât farz değildir."

(Buhari,Müslim,Ebu Davud,Tirmizi,Nesei)

5 - Malın Üzerinden Bir Yıl Geçmesi:

Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:

"Hiçbir malda, üzerinden bir yıl geçmedikçe zekât yoktur."

(Ebu Davud)

İmam Nevevi bu hadis için Sahih veya Hasen dedi.

6- Nisab miktarı olupta, malı kadar borcu bulunan kimseye de zekât farz değildir. Borçlu olupta malı bor­ cundan fazla olan kimseye ise eğer fazla olan malı nisab miktarı varsa o miktarın zekâtını vermesi farzdır.

Borçtan maksat; kulların alacağı borç olup nezir, keffaret ve fitre gibi dini borçlar zekâtın farziyetine mâni değildir.

Yezid b. Huzeyfe şöyle demiştir: "Süleyman b. Yesar'a: "Malı olan ve olan malı kadar da borcu olan bir kimseye zekât düşer mi?" diye sor­dum da: "Hayır" cevabını verdi."

(Malik)

7- İçinde oturulan eve, giyilen elbiseye, evin zaruri eşyalarına, binek hayvanlarına, kullanılan silahlara, aile fertlerinin senelik yiyeceğine,' altın ve gümüşten olmayan kapkacağa zekât gerekmez. Nafaka temini için sanatkâr kimselerin kullanmış olduğu aletlere ve ilim ehlinin kitaplarına da zekât gerekmez.

Ebu Hureyre (r.a)'den Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

"Kölesi ve atı için, müslümanın zekât vermesi farz değildir."

(Buhari,Müslim,Ebu Davud,Tirmizi,Nesei)

8- Eğer, bir kimsenin bir başka kimsede alacağı olur da bu alacağını karşı tarafın inkâr etmesi sonucu bir türlü tahsil edemez ve ancak yıllar sonra bu alaca­ ğını ispat edip tahsil ederse, geçen yılların zekâtı kendisine lâzım gelmez.

Eğer bir kimsenin bir başka kimsede alacağı olur da, o başkası ister zengin, ister fakir olsun borcunu inkâr etmiyorsa, o alacağa zekât düşer. Eğer o başkası borcunu inkâr ediyorsa ve fakat alacaklının ya şahitleri var ya da hakim durumu biliyorsa o alacağa zekât düşer.

Said b. Yezid (r.a)'den Osman b. Af fan (r.a) şöyle rivayet etmiştir:

"İşte bu, zekât verme ayınızdır. Kimin borcu varsa alacaklısına ödesin. Böylece herkesin malı eline geçsinde zakâtlarım versinler."

(Malik)

Eyyub b. Ebu Temime Essahteyani'den; Ömer b. Abdilaziz, valilerinden birinin halktan zorla aldığı malı sahiplerine geri vermesini, mallarının eski zekâtlarının da alınmasını ferman buyurmuştu. Daha sonra bu emrini değiştirerek onlardan sadece son senenin zekâtını almasını ferman yazdı. Çünkü daha önce malların sahiplerine bu mallarda hiçbir hak tanınmıyordu.

(Malik)

‘Eğer borçlunun iflas ettiğine hüküm edilirse İmam Ebu Hanife'ye göre yine zekât düşer. Zira ona göre herhangi bir kimse hakkında verilen iflas hükmü geçersizdir.

İmam Muhammed ise; Bu durumda o alacağa zekât düşmez. Çünkü borçlunun müflis olduğuna hükmedildiği için ondan borcun tahsili mümkün değildir, demiştir.

9- Eğer bir kimse ticaret için bir şey alırsa sonra onu satmaktan vazgeçerek kullanmaya niyet ederse zekâtını vermesi gerekmez. Eğer kullanmak için aldıktan sonra niyetini, ticarete çevirirse, onu satmadıkça ona zekât düşmez. Fakat eğer bir mala miras yolu ile malik olduktan sonra o malı ticaret için satmaya niyet ederse, o mal hemen ticaret malı olup ona zekât düşer.

10- Zekât ödenirken veyahut ödenmesi gereken miktar ana maldan ayrılırken zekât niyeti getirilmezse zekât ödenmiş olamaz. Çünkü zekât bir ibâdet olduğu için onda niyet şarttır.

Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:

"Amellerin kabulü niyetlere bağlıdır."

(Buhari, Müslim)


HAYVANLARIN ZEKATI
SAİME'LERİN (OTLAK HAYVANLARININ) ZEKATI:

SAİME: Kırlarda ve otlaklarda güdülen, nesillerinin çoğalması, süt ve yağlarının artması amacıyla ve ticari gayeler için beslenilen hayvanlara (Saime) denilir. Senenin yarısında veya daha fazla yemle beslenenler saime olmaz.

Ali (r.a)'nun şöyle dediği rivayet edildi:

"Kendisine yük yüklenen ve çalıştırılan hayvanlarla, çift süren sığırlarda zekât yoktur."

(Ebu Davud, Dare Kutni)


DEVELERİN ZEKATI:
Saime olan develerin nisabı beştir. Bundan aşağısının zekâtı yoktur.

5 deveden 9 deveye kadar 1 koyun,

10 deveden 14 deveye kadar 2 koyun,

15 deveden 19 deveye kadar 3 koyun,

20 deveden 24 deveye kadar 4 koyun,

25 deveden 35 deveye kadar iki yaşına girmiş 1 di­şi deve,

36 deveden 45 deveye kadar üç yaşına girmiş 1 dişi deve,

46 deveden 60 deveye kadar dört yaşına girmiş 1 dişi deve,

61 deveden 75 deveye kadar beş yaşına girmiş 1 dişi deve,

76 deveden 90 deveye kadar üçer yaşına basmış 2 dişi deve,

91 deveden 120 deveye kadar dört yaşma basmış 2 dişi deve.

Bundan sonra yeni baştan başlayarak daha önce ne lâzım geliyor idi ise, yine aynısı lâzım gelir.

120' den 140 deveye kadar dört yaşına basmış iki dişi deve ile evvelki gibi her beş devede bir koyun verilir.

141’ den 149 deveye kadar dört yaşına basmış iki dişe deve ile iki yaşında bir dişi deve verilir.

150 devede ise dört yaşına basmış üç dişi deve verilir.

Bundan sonra bir daha yeni baştan başlayarak yirmiye kadar her beş deve için yine bir koyun ve artan develer yirmibeş olunca iki yaşında, otuz altı olunca üç yaşında bir dişi deve lâzım gelir. Ve sürünün sayısı yüz doksan altı olunca, iki yüze kadar dört yaşına girmiş dört dişi deve verilir ve sonra daima 150'den baş­landığı gibi başlanır.

Enes (r.a)'den rivayet edildiğine göre, Ebu Bekr (r.a) kendisini Bahreyn'e vali olarak göndermiş bulunduğu sırada şu talimatı yazmıştı:

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.

Bu, Rasulullah (s.a.s)'in müslümanlara farz kıldığı ve Allah'ın, Rasulüne emrettiği zekât farizasıdır. Tesbit edildiği miktarda zekât kendisinden istenilen kimse onu versin. Bu miktarın fazlası istenirse vermesin.

Develerin sayısı yirmi dört veya daha azsa, zekât olarak her beş devede bir koyun verilir.

Develerin sayısı otuzbeş olursa, iki yaşına girmiş bir dişi deve,

Develerin sayısı otuz altı olursa, kırkbeşe kadar üç yaşma girmiş bir dişi deve,

Develerin sayısı kırkaltı olursa, altmışa kadar dört yaşına girmiş bir dişi deve,

Develerin sayısı altmış bir olursa, yetmişbeşe kadar beş yaşına girmiş bir dişi deve,

Develerin sayısı yetmişaltı olursa, doksana kadar, üçer yaşına basmış iki dişi deve,

Develerin sayısı doksanbir olursa, yüzyirmiye kadar dört yaşına basmış iki dişi deve verilir.

Develerin sayısı yüzyirmibiri geçti mi her kırk devede üç yaşına basmış bir dişi deve, her elli devede, dört yaşına basmış bir dişi deve verilir.

Yalnız dört devesi olana o develerde asla zekât yoktur. Ancak develerin sahibi arzu ederse, verebilir.

Develerin sayısı beş oldu mu, ona da bir koyun zekât verilir.

(Buhari, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)

Tahavi ve İbni Hazm (El-Muhalla) kitabında daha önceki hadisi şu ziyade ile rivayet etmişlerdir:

"Develer yüzyirmiden fazla olursa yeni baştan başlayarak daha önce ne lâzım geliyor idi ise yine ay­nısı lâzım gelir. Yirmibeşten az ise her artan beş deve için bir koyun verilir."

(Tahavi, İbni Hazm "EI-Muhalla")

‘Hanefi âlimleri bu ziyade ile amel etmektedirler.


SIĞIRLARIN ZEKATI
Otuz taneden az olan sığır sürüsüne zekât düşmez.

30 sığırdan 39 sığıra kadar iki yaşına basmış bir erkek veya dişi buzağı verilir.

40 sığırdan 59 sığıra kadar üç yaşına basmış bir dişi sığır veya bir dana verilir.

60 sığırda iki yaşını tamamlamış iki dişi veya erkek buzağı verilir.

70 sığırda üç yaşına girmiş bir dişi sığır ile iki yaşına basmış bir erkek veya dişi buzağı verilir.

80 sığırda üç yaşına basmış iki dişi sığır verilir.

90 sığırda iki yaşına basmış üç tane dişi veya erkek buzağı verilir.

100 sığırda iki yaşına basmış iki tane erkek veya dişi ve bir tane üç yaşına basan dişi sığır lazım gelir.

Bundan soraki her 10 sığır için ayrıca ,k, yaşında bir erkek buzağı ve ondan soraki 10 sığır içinde üç yaşaında bir dişi dişi sığır verilir ve bu böylece nöbetleşe

devam edip gider.

Zekatta :manda ile sıgır birdir.

Muaz (Ra)'den şöyle rivayet edilmiştir:

" Rasullullah (s.a.v)beni yemen'e gönderdi ve her bir otuz tane sığırda iki yaşına

basan ve her bir kırk tanede bir üç yaşına basan erkek veya dişi sığıralmamı emretti"

(Ebu Davud,Tirmizi,Nesei,ibn Hıbban ve Hakim bu hadis için sahih dediler.

Muaz (Ra) şöyle rivayet edilmiştir:

"Rasullullah (s.a.v)sayısı otuza varmamaış olan sığırlardan zekat almamamı emretti. Sığırın sayısı otuz olursa kırka kadar bir tane iki yaşına basan ve kırk olunca bir tane üç yaşına basan erkek veya dişi sığır verilir:

(Nesei)

Rasullullah (s.a.v) Muaz b. Cebel (Ra)'yu yemen'e gönderirken o'na:

" Sıgırlarda iki nisab arasındaki küsürattan bir şey alma" buyurdu.

(Dere Kutni, Beyhaki, İbn Hazm "El-Muhalla")


KOYUN VE KEÇİLERİN ZEKATI
Koyun ve keçilerin nisabı kırktır.Kırktan az olan koyun ve keçinin zekatı yoktur.

40’tan120’ye kadar bir koyun verilir.

121’den 200’ekadar iki koyun verilir.

400 koyun içinde dört koyun verilir.

Bundan sonra her yüz koyunda bir koyun daha verilir.Yüzden aşağısının yani;aradaki miktarın zekatı yoktur.

Enes (r.a)’den şöyle rivayet edilmiştir:

Ebu Bekr (r.a)’den rivayet edilmiştir:Ebu Bekr(r.a)kendisini Bahreyn’evali olarak göndermiş bulunduğu sırada şu talimatı yazmıştı:

Mer’ada koyunların sayısı kır olursa yüz yirmiye kadar,iki koyun,ikiyüzden fazla olursa üç yüze kadar üç koyun ,üçy üzden fazla olursa her yüz koyunda bir koyun verilir.Bir adamın mer’ada beslenen koyunları kırktan bir noksan yani;otuz dokuz koyun olursa,bunlarda zekat yoktur.Ancak sahibi isterse kendi arzu ile verebilir.”


ATLARIN ZEKATI
Atlar,eğer yalnız otlama ile geçinir ve erkek ile dişi karışık olursa sahipleri muhayyerdir.

İsterse her bir at başına bir dinar istersede kıymetlerini hesap edip her iki yüz dirhem için beş dirhem zekatı verir.(Yani;kıymetlerinin 1/40’ını zekat verir.)

Rasulullah (s.a.v)şöyle buyurdu:

"Atlar üç kısımdır.at,bazı kimseler için bir günah,bazı kimseler için perde ve bazı kimseler için de sırf sevaptır.at,kendisi olan kimseye gelince;o şahıs;gösteriş için,çalım satmak için ve İslam ahalisine düşmanlık etmek için (besleyip)tutar.işte bu at sahibi için büyük vebaldir.At,kendisi için perde olan kimseye gelince;o,atını;Allah yolunda bağlar,sonra da hayvanların sırtındaki,Allah hakkını ve zekat vecibesini unutmaz.işte buda o kimse için ateşe karşı perdedir.At,kendisi için hayır ve sevap olan kimseye gelince;o, Müslümanlar için Allah

yolunda besleyip bağlamıştır.Atı da bol otlu,geniş bir sahada ve ya çayırda beslenirse,o atın,bu bol otlu çayır veya bahçeden yediği her bir şeyin adetince,sahibi için muhakkak bir çok haseneler(sevaplar)yazılır.Atın gübreleri ve idrarları sayısınca da(yine)sahibi için sevap vardır.hele o at,bağlandığı ipini koparıp ta bir iki defa şahlanıp yükseldikçe,yerde ayaklarının bıraktığı izler ve yapmış olduğu gübreleri sayısınca sahibi için Allahu Teala haseneler yazar. Bir at,nehre uğrayıp sahibinin niyeti olmazsa bile ondan su içerse Allah,o kimse için atının içtiği su (damlası) sayısınca sevap yazar.”

(Buhari,Müslim)


ZEKAT İLE İLGİLİ DİĞER MESELELER
1- Ticaret için olmayan katır ve eşeklere zekât düşmez.

Ebu Hureyre (r.a)'den; "Merkeblerde zekât var mı?" sorusuna karşı Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

"Bana bu hususta: "Bir zerre miktarı hayır işleyen kimse karşılığını görür, bir zerre miktarı şer işleyen kimse de cezasını görür." (Zilzal: 6-8) mealindeki âyetten başka bir şey nazil omadı."

(Buhari, Müslim, Ahmed)

Deve yavrularına, kuzu, oğlak ve buzağılara zekât üşmez. Ancak bunların arasında büyükleri varsa bunlar da zekâta tâbi olur.

Eğer bir sürüde verilmesi gereken yaşta hayvan bulunmazsa zekât memuru ya daha iyisini alır ve aradaki değer farkını sürü sahibine geri verir ya da aradaki değer farkı ile birlikte sürü sahibinden daha aşağısını alır.

Enes (r.a)'den; Ebu Bekr (r.a)'nun kendisine, Allah'in, Rasulüne emrettiği zekât farizasını şöyle yazdığı rivayet edilmiştir:

"Develerin miktarı, beş yaşına basmış bir dişi deve vermek lâzım gelen miktara ulaşutığı halde, develeri arasında beş yaşına basmış dişi deve olmayıp dördüne basmış dişi devesi olan kimseden zekât memuru dördüne basmış dişi deveyi alır. Mal sahibi (aradaki farkı tamamlamak için) ya iki koyun veya koyunu yoksa
para olarak yirmi dirhem daha verir. Develerin miktarı, dördüne basmış bir dişi deve vermek lâzım gelen miktara ulaşmış olan mal sahibinin bu yaşta devesi olmayıp beş yaşına basmış devesi varsa, zekât memuru beş yaşma basmış olanını alır ve (fazlalık farkını kapatmak için) mal sahibine yirmi dirhem veya iki koyun verir."

(Buhari, Ebu Davud, Nesei)

4-Zekât malı yerine değerini vermek caizdir. Keffaret, fitre, öşür ve adak ta öyledir. Çünkü gaye fakirlere yardım etmektir. Fakat kurbanlar öyle değildir. Zira kurban kesmede, ayrıca tazim ve teslimiyeti simgeleyen kan dökme gayesi de bulunmaktadır. Bunun için zekât kurbana kıyas edilemez.

5- Çift sürmede ve taşımacılıkta kullanılan hayvanlarla, yemle beslenen hayvanlara zekât düşmez.

Ali (r.a)'den Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

"Çalıştırılan sığırlarda zekât yoktur."

(Ebu Davud, Dare Kutni)’Mevkuf hadis.

Cabir (r.a)'den Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

"Çift süren sığırlarda zekât yoktur."

(Dare Kutni)
El-Hafız "El-Dıraye" kitabında bu hadis için Hasen dedi.

Zekât; ancak çoğalan mallara düşer. Çalışan ve yük taşıyan hayvanlarda ise bu vasıf yoktur. Yemle beslenen hayvanlarda ise her ne kadar bu vasıf varsa da masraflı oldukları için çoğalması yok hükmündedir.

Eğer yılın yarısı veyahut çoğunda sürüye yem veriliyorsa, yılın hepsinde ona yem verilmiş gibi olup ona zekât düşmez. Zira herhangi bir şeyin azı o şeyin çoğuna tâbidir.

Fakat yem vererek ticaret maksadıyla beslenip yetiştirilen hayvanlara zekât düşer.

6-Zekât memuru malın en iyisi ile en kötüsünü alamaz, orta durumda olanı alır.

Abdullah b. Muâviye el-Gadiri (r.a)'den Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

-"Üç şey vardır ki, bunları yapan kimse imânın zevkini tatmıştır:

- Yalnız Allah'a ibâdet edip O'na hiç bir şeyi ortak koşmayan kimse.

- Malının zekâtını tam ihlâs ve cömertlikle her sene vaktinde veren kimse.

- Dişleri düşmüş yaşlı, uyuz, hasta ve cılız hayvanı vermeyen kimsedir.

Belki bu kimse (zekâtını verirken) mallarının orta durumunda olanlarından verir. Çünkü Allah, en hayırlısını istemediği gibi, en kötüsünü de vermenizi emir buyurmamıştır."

(Ebu Davud, Taberâni, Bezzar)

7- Eğer nisap miktarında bir mala sahip olan bir kimsenin eline yıl ortasında aynı maldan bir miktar daha geçerse, yeni eline geçen malı da eskisine ekleyerek zekâtlarını birlikte verir. Çünkü iki malın cinsleri aynı olunca onları biribirinden ayırt etmek güç olduğu için her ele geçeni yeni bir yıla tâbi tutmak zor olur. Zaten mala zekât düşmesi için üzerinden bir yıl geçmesi de kolaylık olsun diye şart olmuştur.


GÜMÜŞ VE ALTİNİN ZEKATI
1 - Altın ve gümüş; ister külçe halinde olsun, ister basılmış olsun, ister zinet eşyası olarak kullanılsın, ister kap olsun, isterse de ticari bir gaye için biriktirilsin veya biriktirilmesin, nisab miktarını doldurunca zekât farz olur.

Allah (c.c)şöyle buyurmuştur:

"Onlarki altın Ve gümüşü biriktirir ve Allah yolunda harcamazlar. Bu yüzden, âkibetlerinin acı azâb olduğunu onlara bildir. O gün ki bunların üzerleri cehennem ateşinde kızdırılacak ve o kimsenin alınları ve böğürleri ve de sırtları bunlarla dağlanacak. (Ve kendilerine denilecektir ki): İşte bu kendiniz için biriktirip sakladıklarınızda. Artık saklayıp biriktirdiğiniz şeylerin acısını tadı verin."

(Tevbe: 34-35)

Amr b. Şuayb'tan, 0 da babasından, O da dedesinden rivayet etmiştir:

Kadının biri kolunda iki altın bilezik olan kızı ile birlikte Rasulullah (s.a.s)'in yanına gelmiş. Bilezikleri gören Rasulullah (s.a.s): "Bunların zekâtını veriyor mu­sun?" diye sorunca kadın: "Hayır" demiş. Rasulullah (s.a.s): "Bunların yüzünden kıyamet gününde Allah'ın sana ateşten iki bilezik takmasından memnun kalır mısın?" diye sormuş.

Ravi diyor ki: Bunun üzerine kadın, bilezikleri çıkarıp Rasulullah (s.a.s)'in önüne bırakıvermiş ve: "Bunlar Allah'ın ve Rasulullah'ındır" demiş (yâni; Allah yolunda bunları infak etmiştir.)

(Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)’Sahih senedle.

Ümmü Seleme (r.a) şöyle demiştir: "Altın bilezikler takardım da, Rasulullah (s.a.s)'e sordum: "Ey Allah'ın Rasulü! Bu, kenze (biriktirilmiş mal) mıdır?" Bunun üzerine RasuluUah (s.a.s) şöyle buyurdu "Zekâtı gerektiren nisap miktarına ulaşmış olup ta, zekâtı verilmiş ise biriktirilmiş mal değildir."

(Ebu Davud)’Hakim rivayet etti ve Sahih dedi.

2 - Ayrı ayrı nisapları noksan olan altın ile gümüş kıymet itibarı ile birbirlerine katılırlar.


GÜMÜŞÜN ZEKATI
1- Gümüşün nisabı 200 dirhem (yâni; 56l gr.)dir. İkiyüz dirhemden az olan gümüşe zekât yoktur.Rasululah (s.a.s) şöyle buyurdu:

"Beş okkaya (yâni; 200 dirhemden az olan gümüşe) zekât yoktur."

(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)

2- Eğer kişinin gümüşü 200 dirhem olup üzerinden bir yıl geçerse ona beş dirhem zekât düşer.

Hz. Ali (r.a)'den Rasulullah (s.a.s)’in şöyle buyurduğu rivayet edildi:

"Senin 200 dirhemin olup, üzerinden de bir sene geçtimi, bu 200 dirhemde beş dirhem zekât vardır."

(Ebu Davud) (Nevevi bu hadis için Sahih veya Hasen dedi.

3- Ebu Hanife'ye göre; gümüşün 200 dirhemden fazla olan miktarı kırk dirhemden az ise zekât yoktur. Ancak ne zamanki kırk dirhem veyahut fazla olursa o zaman her kırk dirheme bir dirhem zekât düşer.

Hz. Ali (r.a)'den Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğu rivayet edildi:

"Her kırk dirhemde bir dirhem olmak üzere gümüşün zekâtını verin, yüz doksan dokuz dirheme kadar bir şey vermeniz lâzım değildir. İkiyüz olunca, beş dirhem vermek borcunuzdur."

(Ebu Davud, Ahmed)

İbni Kattan bu hadis için Sahih dedi.

imam Muhammed ve İmam Yusuf'a göre ise; ikiyüz dirhemden fazla olan miktara kırk dirhemden az da olsa, mıktarına göre zekât düşer.

Hz- Ali (r.a)'den RasuluUah (s.a.s)'in şöyle buyurduğu rivayet edildi:

'İkiyüz dirhemden fazla olan miktar ise" miktarına göredir."

(Ebu Davud)

İbni Kattan bu hadis için Sahih dedi.

4 - Çoğu gümüş olan para, tamamı gümüş olan paranın hükmündedir. Azı gümüş, çoğu başka madenlerin karışımı olan paralar ise, eşya hükmünde olup değerinin nisaba ulaşması şarttır.


ALTININ ZEKATI
1-Altının nisabı 20 miskâl (yâni; 80,18 gr.)dir. 20 miskâldan az olan altına zekât düşmez. Ancak ne zamanki yirmi miskâl olursa o zaman ona yarım miskâl zekât düşer. Bundan sonra her dört miskâlde iki kırat zekât vardır.

Amr b. Şuayb (r.a)’den, O"da babasından, O'da babasından Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

"Gümüşün ikiyüz dirheminden az olan miktarına zekât yoktur. Altının yirmi miskâlden az olan miktarına da zekât yoktur. İkiyüz dirhem gümüş için beş dirhem gümüş, yirmi miskâl altın için yarım miskâl altın zekât verilir."

(Ebu Ahmed İbn Zencevih rivayet etti.)Zayıf hadis.

Not: Her yedi miskâl on dirhemdir.

Bir dirhem= 14 kırat, bir kırat= 0,20046 gr. bir dirhem= 2,80644 gr. bir miskal= 4,0092 gr. bir miskal=20 kırattır.

2- İmam Ebu Hanife'ye göre; yirmi miskâlden fazla olan miktarda, eğer o miktar dört miskâlden az olursa zekât yoktur. Diğer iki imam ise dört miskâlden az da olsa, kırkta biri zekât düşer demişlerdir. Bu mesele; (daha önce gümüşün zekâtı konsunda delilleriyle açıklandı.


TİCARET EŞYALARININ ZEKATI
1- Ticaret eşyası ne olursa olsun, eğer değeri altın veya gümüşün nisaplarından birine ulaşırsa ona zekât düşer.

Semure b. Cündüb (r.a) şöyle dedi:

"Rasulullah (s.a.s) ticaret mallarımızdan zekât vermemizi emrederdi."

(Ebu Davud)

Ebu Zerr (r.a)'den Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğu rivayet edildi:

"Devede devenin zekâtı, davarda davarın, sığırda sığırın, elbiselik bez ve kumaşlarda da bez ve kumaş zekâtı vardır."

(Dare Kutni)

Hakim rivayet etti ve Sahih dedi.

Amr b. Hamâs babasının şöyle dediğini rivayet etti: "Çorbalık ve sadak (ok torbası) satarken Ömer b. El-Hattab (r.a) yanımdan geçiyordu. Bana dedi ki:

"Bu malın zekâtını ver." Dedim ki:

"Ey mü'minlerin emiri! Bunda yemek yapılır." Ömer (r.a) dedi ki:

"Değerini biç ve ona göre zekâtını ver."

(Ahmed, Dare Kutni, Abdürrezzak, İmam Şafii)

2-Ticaret eşyasına değer biçilirken fakirlerin hakkını korumak için altın para ile gümüş paradan fakirler için hangisi daha yararlı ise, onunla değer biçilir.

3-Ticaret malının kıymeti altın ve gümüşün kıymetine ilâve edilir. (Yâni; altın, gümüş ve ticaret malının kıymetleri toplamı, altın veya gümüşten birinin nisabına ulaşınca zekâtlarını vermek farz olur.)


MADEN VE HAZİNELERİN ZEKATI
1- Altın, gümüş, demir, kurşun veya bakır madenlerinden biri herhangi bir kimse tarafından öşür veya haraç vergisine tâbi bir arazide bulunup çıkarılırsa, o madene beşte bir zekât düşer.

Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
"Rıkâz, yâni; definede beşte bir olmak üzere zekât vardır."

(Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesei)

2- Kişinin kendi evinde bulup çıkardığı madenlere İmam Ebu Hanife'ye göre zekât düşmez. Fakat diğer iki imama göre ise zekât düşer.

İmam Ebu Hanife: Maden, içinde bulunduğu toprağın parçasıdır. Üzerinde ev inşa edilen toprakta ise islâm devletinin bir hakkı yoktur. Fakat hazine öyle değildir. Zira hazine, toprağın bir parçası olmayıp sonradan top­ağa gömülen bir şeydir. Onun için kişinin evinde bulduğu madenlere zekât düşmez. Fakat kişinin kendi tarlasında bulduğu madene zekât düşer. Çünkü üzerinde ev inşa edilmeyen tarlada öşür ve haraç gibi devletin bir takım hakları vardır.

Diğer iki imam ise; yukarıda geçen hadisin genelleşmesine dayanarak kişinin kendi evi ile bir başka yerde bulduğu madenler arasında ayırım yapmamışlardır.

3- Hazineyi kişi ister kendi evinde, ister tarlasın da, ister bir başka yerde bulup çıkarsın, her üç imama göre de ona beşte bir zekât düşer.

Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:

"Rikâz, yâni; definede beşte bir olmak üzere zekât vardır."

(Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesei)

Ancak, bulunan hazinenin üzerinde Şehadet Kelimesi, İhlâs Sûresi ve benzeri gibi İslâm sikkesi olduğunu gösteren bir belirti bulunuyorsa, bulunan hazine (lukata) yani yerde bulunan mal hükmündedir.

4- Dağlarda bulunan değerli taşlarda beşte bir zekât yoktur.

İkrime (r.a)'nun şöyle dediği rivayet edildi:

"Ticaret için kullanılmadığı zaman inci ve zümrüt taşlarında zekât yoktur. Ticaret için kullanıldığında zekât vardır."

(İbni Ebu Şeybe Musannefinde rivayet etti.)

5- İmam Ebu Hanife ve İmam Muhammed'e göre denizde bulunan değerli madenlerde ve süs eşyalarında zekât yoktur. İmam Ebu Yusuf'a göre; inci ile anber gibi denizden çıkarılan her çeşit süs eşyası zekâta tâbidir.

Çünkü; Ömer b. Abdülaziz, anberden beşte bir zekât aldı.

(Abdurrezzek "Musannefinde ve İbni Ebi Şeybe"Musannefinde rivayet ettiler).

İmam Ebu Hanife ile İmam Muhammed'de:"Denizin dibi fethedilmediği için dibinden çıkan şey altın veya gümüş dahi olsa ganimet sayılmaz. ki beşte bir zekâta tâbi olsun.

Ömer b. Abdülaziz'in beşte bir zekât aldığı anber ise denizin kenarında bulunmuştu. Karada bulunan anberin zekâta tâbi olduğunu biz de kabul ediyoruz" demişlerdir.


EKİN VE MEYVELERİN ZEKATI
1 - İmam Ebu Hanife'ye göre; yağmur veya akarsularla sulanan odun, kamış ve ottan başka, yerden biten her ürüne ister az ister çok olsun onda bir zekât düşer.

Allah (c.c)şöyle buyuruyor:

"Ey iman edenler! Kazandıklarınızın ve sizin için yerden çıkardıklarımızın helâl ve temiz olanlarından Allah için harcayın."

(Bakara: 267)

Câbir (r.a)'den Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

"Doğal olarak akan sular ve yağmurla sulanan ekinde tam öşür (onda bir zekât) verilir."

(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)

Ebu Yusuf ve Muhammede'e göre, bir yıl kalabilen mahsuller, ister bir ölçekle ölçülebilen hurma gibi maddeler, ister miktarının tespiti başka yollarla yapılan pamuk ve şeker pancarı gibi maddeler olsun zekâta tâbidir. Fazla uğraştırmadan bir yıl kalamayan sebzeler, meyveler ve bitkiler zekâta tâbi değildir.

Bir yıl kalabilen mahsuller ve beş vaşak (1000 kg) dan az olmayan ürüne zekât düşer. Beş vaşak (1000 kg) dan az olan ürüne zekât düşmez. Fazla uğraştırmadan bir yıl kalamayan sebzeler, meyveler ve bitkiler için zekât yoktur.

Musa b. Talha (r.a) şöyle dedi:

-"Rasulullah (s.a.s) yeşilliklerden zekât alınmasını nehyetti." (Dare Kutni)’Mürsel-Hasen hadis.

‘Bu hadisin senedleri zayıf iseler de rivayetleri müteaddit oldukları için birbirini takviye ederler.

Ebu Said el-Hudri (r.a)'den Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğu rivayet edildi:

"Beş vaşak (1000 kg)dan az olan ekinde zekât yoktur."

(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)

Bir vaşak = 60 sâ, bir sâ = 3244,8 gram.

Odun, kamış ve ota zekât düşmemesinin sebebine gelince; çünkü bunların özel tarlalarda yetiştirilmesi âdet olmamıştır. Hatta tarlaların bunlardan temizletilmesi âdettir. Şayet birisi herhangi bir tarlasını bunları yetiştirmede kullanırsa, o zaman bunlara da zekât düşer.

2 - Kova, dolap veyahut hayvan sırtında taşınılan sularla sulanan ekinlerin zekâtı yirmide birdir.

Câbir (r.a)'den Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

"Yağmur, nehir ve pınardan akan sularla sulanan yahut (yalnız yağmur ile yetinip) sulamaya ihtiyaç göstermeyen toprak mahsullerinde onda bir, hayvan veya başka bir vasıta ile sulananlarda ise yirmide bir nisbetinde zekât vardır."

(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)

3-Öşür arazisinden çıkarıldığı zaman az olsun çok olsun aldan da onda bir zekât alınır.

Abdullah b. Amr (b. el-As) (r.a), Rasulullah (s.a.s)'in baldan onda bir nispetinde zekât aldığını rivayet etmiştir.

(Ebu Davud, Tirmizi,Nesei, İbni Mace)’Zayıf hadis

Öşüre tâbi olan toprak ürünlerinin hiç birinde işçi, öküz ve saire ücreti gibi masrafları hesap edilmez. Zira; Rasulullah (s.a.s) sulama masrafı olduğu zaman zekât miktarının onda birden yirmide bire düştüğünü bildirmiştir. Eğer biz bu gibi masrafları da hesaba katarsak, o zaman zekât miktarının daha da aşağıya düşeceğinden nassa muhalefet etmiş oluruz.

Ekinlerin zekâtı hasad zamanında, meyvelerin zekâtı ise toplandıktan sonra verilir.

Allah (c.c)şöyle buyuruyor:

"Ekinlerin zekâtını hasat zamanında verin. İsraf da yapmayan. Çünkü Allah, israf edenleri sevmez."

(En'am: 141)


ZEKAT KİMLERE VERİLİR



Zekât; yalnızca aşağıdaki âyeti kerimede zikredilen sekiz sınıfa verilir.

Allah (c.c)şöyle buyuruyor:

"Sadakalar (zekât) Allah'tan bir farz olarak yalnız fakirlere, miskinlere, zekâtın toplanması için çalışan memurlara, Müellefe-i Kuiûba, borçlu lara, efendisine bir miktar para vermek üzere azad edilmesini isteyen kölelere, Allah yolunda olanlara ve yolda kalanlara verilir. Şüphesiz Allah, Alim'dir, Hâkim'dir."

(Tevbe: 6)

Adamın biri, Rasulullah (s.a.s)'e gelip kendisi ne zekâttan bir miktar verilmesini istedi. Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:

"Allah (c.c) zekâtların taksimi hususunda peygamberin de, başka birinin de hükmüne razı olmamış, hükmünü kendisi vermiştir. Ve (verilen bakımından) zekâtı sekiz kısma ayırmıştır. Eğer bu kısımlarından birine giriyorsan sana hakkını veririm."

(Ebu Davud)

Kendilerine Zekât Verilenler Sırasıyla Şunlardır:

- Fakirler: Ellerinde nisap miktarı kadar mal bu­lunmayan kimselerdir.

- Miskin: Hiçbir şeye mâlik olmayan kimsedir.

- Zekâtın Toplanması İçin Çalışanlar: Yaptığı iş ölçüsünde kendisine zekât verilir.

- Müellefe-i Kulub: Müslümanlığı yeni kabul edip, islâma henüz ısınmamış olan, yahut mensup bulunduğu topluluğun mümtaz bir şahsiyeti olup, kendisine zekât vermek suretiyle, mensup bulunduğu topluluğun da islâmı kabul etmeleri umulan, veyahut kendilerine zekât vermek suretiyle, bâzı kötülüklerinin önlenmesi ümid e-dilen kimselerdir. İslâm, ilk günlerinde bunları zekât verilen sınıftan saymıştır. Fakat islâm kuvvet bulunca, Hz. Ömer (r.a) bunu tatbik etmemiştir. Bu sınıfa zekât vermekte, siyasi bir düşünce rol oynadığı anlaşılmaktadır. Bunun için şartların değişmesi ile bu politik düşüncenin mânasının kalmadığını düşünen Hz. Ömer (r.a) bu sınıfa zekât vermeyi tatbikattan kaldırmıştır.

Kölelikten Kurtulmak İsteyen Kimse: Efendisinin kendisiyle kitabet akdini yaptığı köledir. Bu köleye, efendisine olan borç taksitlerini ödeyebilmesi için zekât­tan yardım edilir.

Borçlu: Borçlarından fazla malı nisaba ulaşamayan kimsedir.

Ebu Said (r.a)'den; "Rasulullah (s.a.s)'in zamanında bir adam, satın aldığı meyvelerde, büyük bir zarara uğramış ve borçlanmıştı. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s):

"Bu adama zekât verin" buyurdu. İnsanların bir Hışmı zekâtlarını buna verdiler. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s) bu adamın alacaklılarına:

"Bulduklarınızı alınız. Bundan başka bir hakkınız yoktur. (Yâni; bakiye alacağınızı bağışlayın)" buyurdu.

(Tirmizi Sahih senedle rivayet etti.)




ZEKAT KİMLERE VERİLMEZ
1 - Zekat; fakir de olsa, müslüman olmayan kimseye verilemez. Diğer sadakalar ise müslüman olmayan kimselere de verilebilir.

Rasulullah (s.a.s) Muaz b. Cebel (r.a)’yü Yemen’e gönderirken O’na:

- “Onu (yani; zekatı) onların zenginlerinden al ve onların fakirlerine ver” buyurmuştur:

(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei, İbni Maçe)

Bu hadisten; müslüman olmayan fakire zekatı vermenin caiz olmadığı manası çıkar. Çünkü hadisteki birinci zamir nasıl müslümanlara ait ise, ikinci zamirin de aynı merciye ait olması gerekir.

Sadakaların müslüman olmayan kimselere de verilebilmesinin delili ise şu hadistir:


Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:

“Bütün dinlerin mensuplarına sadaka verin.”

(İbni Ebi Şeybe Mürsel olarak rivayet etti.)

2- Zekat ile cami yaptırılamaz ve ölülere kefen alınamaz. Zira zekatta temlik şarttır. Yani; zekat veren kimsenin, verdiği kimseye, zekat olarak verdiği şeyi temlik etmesi gerekir. Cami ile ölü, zekata malik olamazlar.

3- Zekat ile herhangi bir ölünün borcu da ödenemez. Çünkü başkasının borcunda ödenen şey hele eğer o başkası ölmüş ise ona temlik edilmiş olamaz. Aynı sebebe binaen zekat ile köle de satın alınıp azatlanamaz.

4 - Zekat, zengin olan kimseye de verilemez. Abdullah b. Amr (r.a)’den Rasulullah (s.a.s)’in şöyle buyurduğu rivayet edildi:’

“Sadaka (zekat) zengine ve çalışabilecek güçte olana helal değildir.”

(Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)

Tirmizi bu hadis için Haşen dedi.

5- Kişi, zekatını anne ve babaları ile çocuk ve torunlarına veremez. Çünkü anne ve babalarla çocuklar arasında menfaatler müşterektir. Aynı sebebe binaen kişi zekatını karısına da veremez. Kadın da kocasına veremez. Diğer iki imama göre ise; kadın, zekatını kocasına verebilir. Bu konudaki delilleri şudur:

İbni Mes’ud (r.a)’nun hanımı İbn Mes’ud (r.a)’ya sadaka verip veremeyeceğini Rasulullah (s.a.s)’e sordu.

Rasulullah (s.a.s) ise: “Sana hem sadaka verdiğin ve hemde akrabalık hakkını gözettiğin için iki ecir vardır”buyurdu.

(Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesei, İbni Mace)

İmam Ebu Hanife, bu hadisin zekat için değil zekat dışındaki sadakalar için geçerli olacağını söylemiştir.

6- Zekat, Haşimilere de verilemez.

Ebu Hureyre (r.a)’nurî şöyle dediği rivayet edildi:

“Hz. Hasan b. Ali (r.a) zekat hurmalarından bir hurma alıp, ağzına koymuştu. Rasulullah (s.a.s) “Sakın, sakın^ at!” buyurdu. Sonra:

“Bizim’, zekat malından yemediğimizin farkına varmadın mı? Bunu bilmiyor musun?” dedi.”

(Buhari, Müslim)

Enes (r.a)’den; Rasulullah (s.a.s)’in, yolda giderken bir kuru hurmaya rastladığı ve şöyle buyurduğu rivayet edildi:

“Zekat malından olmak ihtimali olmasaydı, bu kuru hurmayı alıp yerdim.”

(Müslim, Ebu Davud)

Haşimiler; Hz. Ali, Hz. Abbas, Cafer, Akiyl ve Haris b. Abdulmuttalib’in soyundan olan kimselerdir.

Yezid b. Hayyan’dan Rasulullah (s.a.s)’in şöyle buyurduğu rivayet edildi:

“Dikkat edin ey cemaat! Ben ancak bir insanım. Rabbimin Rasulü gelip te ona icabet etmem yakındır. Ben size iki ağır yük bırakıyorum. Bunların birincisi, içinde doğru yol ve nûr bulunan Kitabullah’tır. Kitabullah’ı alın ve O’na sarılın.” Sonra Kur’an’a sarılmaları için insanları teşvik etti. “Bir de Ehl-i Beyti bırakıyorum. Ehl-i Beytim hakkında size Allah’ı hatırlatırım. Ehli Beytim hakkında size Allah’ı hatırlatırım” buyurdu. Hüseyin O’na:

“Ya Zeyd! Rasulullah’m Ehl-i Beyti kimlerdir? O’ nun kadınları da O’nun Ehl-i Beytinden değiller mi?” dedi. Zeyd:

“Rasulullah’ m kadınları da O’nun Ehl-i Bey tindendirler. Ve lakin O’nun asıl Ehl-i Beyti, kendisinden sonra, zekat almaları haram olanlardır” dedi. Hüseyin:

“Peki onlar kimlerdir?” diye sorunca Zeyd:

“Onlar, Ali’nin soyu, Akil’in soyu, Cafer’in soyu ve Abbas’in soyudur” dedi. Hüseyin tekrar:

“Bunların hepsine zekat almak haram kılınmış mıdır?” dedi. Zeyd’de:

-“Evet” dedi.

(Müslim)

‘ Haşimilerin azatladığı köleler de Haşimi sayılmaktadırlar.

Çünkü rivayet olunmaktadır ki, Rasulullah (s.a.s) Beni Mahzum Kabilesinin zekatını tahsil etmek üzere bir adamı göndermişti. Bu adam Ebu Rafi’ye:

“Bana arkadaşlık et. Sen de bir miktar alırsın” dedi. Ebu Rafi:

“Gidip Rasulullah (s.a.s)’e sorayım” cevabını verdi. Gelip sorunca Rasulullah (s.a.s) kendisine:

“Bir kavmin azadlısı onlardan sayılır, bize zekat helal değildir” buyurdu.

(Ebu Davud, Ahmed, Tirmizi)

Tirmizi bu hadis için Sahih dedi.

7 - Hangi maldan olursa olsun nisap miktarına sahip olan kimseye zekat verilemez. Çünkü nisaba sahip olan kimse şeriatta zengin sayılır. Ancak sahip olduğu nisabın zaruri ihtiyaçlarından fazla olması şarttır.


Not: Nisab Miktarı: Bir malın zekatını verebilmek için, o malın ulaşması gereken miktar veya değer.

8 - İmam Ebu Hanife ile İmam Muhammad’e göre, eğer bir kimse zekatını fakir sandığı bir kimseye verdikten sonra o kimsenin zengin veya Haşimi olduğunu, ya da müslüman olmadığı veyahud karanlıkta zekatını bir kimseye verdikten sonra o kimsenin kendisinin babası veya oğlu olduğu anlaşılırsa, zekatını bir daha vermesi gerekmez.

İmam Ebu Yusuf ise; bir daha vermesi gerekir, demiştir. Zira, yanılmış olduğu kesin olarak anlaşılmaktadır. Necis bir kaptan abdest aldıktan veyahut necis bir elbise içinde namaz kıldıktan sonra, abdest aldığı kabın veyahut içinde namaz kıldığı elbisenin necis olduğunu öğrenen kimsenin nasıl bir daha namaz kılması gerekiyorsa, bu kimsenin de zekatını bir daha vermesi gerekir.

İmam Ebu Hanife ile İmam Muhammed’in delili de Maan b. Yezid’in hadisidir. Yezid, fakirlere dağıtmak üzere bir miktar altını birisine bırakmış ve bunu öğrenen oğlu Maan gidip altınları adamdan almıştır. Yezid, altınları oğlu Maan’in yanında görünce:

“Oğlum! Ben sana verilsin, dememiştim” diye altınları Maan’dan geri almak istemiş ve bunun üzerine Rasulullah (s.a.s)’e müracaat etmişlerdi. Rasulullah’da:

“Ey Yezid! Niyet ettiğin sadaka sevabı sana hasıl olmuştur. Ve Ey Maan! Senin de aldığın para senin olmuştur” diye cevap vermişti.

(Buhari)

9 - Her yerin zekatı aynı yerin fakirlerine verilir. Zira hem yukarıda geçen Muaz b. Cebel’in hadisinde emredildigi gibi, eğer aynı yerin fakirlerine verilirse ayrıca komşuluk hakkı da gözetilmiş olur. Ancak, eğer zekat sahibinin muhtaç olan akrabaları başka yerlerde oturur veyahut başka yerlerin fakirler daha muhtaç olursa, o zaman zekatın o fakirlere verilmesinde bir sakınca yoktur. Zira bu durumda zekatını nakleden kimse akrabalık hakkını gözetmiş ya da daha muhtaç olan fakirlere yardım etmiş olur. Şayet hiçbir sebep yokken zekat nakledilrse, mekruh olmakla beraber caizdir. Çünkü ayette sabittir ki yalnız bir yerin fakirleri değil, bütün fakirler zekata müstahaktırlar.


FITIR SADAKASI
Fıtır Sadakasının Hükmü: Mesken, elbise ve ev eşyası gibi zaruri ihtiyaçlar dışında, nisap miktarında malı bulunan hür veya köle, çocuk veya büyük, kadın veya erkek her müslümana fıtır sadakası vaciptir.

İbni Ömer (r.a)’den: “Rasulullah (s.a.s) kuru hurmadan veya arpadan bir sa olarak müslümanların hür olanına, kölesine, erkeğine ve kadınına, büyüğüne ve küçüğüne fıtır sadakasını farz kılmış ve insanlar namaza çıkmadan önce verilmesini emretmiştir.”

(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)

Fıtır sadakasının vacip olabilmesi için nisab miktarı veya daha fazla mala sahib olunmasının gerektiği nin delili ise:

Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:

“Sadaka, ancak zenginlik sırtından olur.”

(Buhari, Ahmed)

Kişi küçük çocuklarının ve kölelerinin fitrelerini vermekle sorumludur. Zira, küçük çocuklarla köleler kişinin velayeti altındadır. Fakat karısının ve büyük çocuklarının fitrelerini vermekle sorumlu değildir. Çünkü erkeğin, karısı üzerindeki velayeti tam olmadığı gibi, büyük çocuklar üzerinde de hiç bir velayet hakkı yok tur. Fakat karısının ve büyük çocuklarının fıtır sada kasını vermesi caiz ve müstehaptır.


FITIR SADAKASININ MİKTARI
Fitre; buğdaydan, buğday unundan yarım sa (520 dirhem), arpadan, kuru hurmadan ve kuru üzümden de bir sa (1040 dirhem) olarak verilir.

Not: Bir sa’nın ağırlığı = 1040 dirhemdir. Dirhem örfi esas olarak alınırsa bir sa = 3,334 kg olur. Bu, fakirler için daha uygundur. Dirhem, şer’i esas ölçü olarak alınırsa bir sa = 2,920 kg olur.

Hasan (r.a)’dan:

İbni Abbas (r.a) Ramazanın sonunda, Basra’da minbere çıkıp, insanlara hutbe irad etti ve şöyle dedi:

“Orucunuzun sadasını (yani; fıtır sadasım) veriniz.” Bunun üzerine, insanların bunu bilmediğini farzderek, İbni Abbas (r.a):

“Aranızda Medineli kim var?” diye sordu ve “kalkıp din kardeşlerinize öğretiniz” dedi. Rasulullah (s.a.s) Fıtır Sadakası ya kuru hurmadan, yahut arpadan bir sa veyahut buğdaydan yarım sa olarak; hür, köle, erkek, dişi, küçük ve büyük her müslümana farz kıldı.

Hz. Ali (r.a) gelince fiyatların ucuzladığını gördü ve şöyle dedi:

“Allah, size bolluk vermiş, fakat her yiyecekten tam bir sa verseydiniz daha iyi olurdu.” .

(Ebu DaVud, Nesei)’Mürsel hadis.

İbni Ömer (r.a)’dan: “Rasulullah (s.a.s) kuru hurmadan veya arpadan bir sa olarak müslümanların hür olanına, kölesine, erkeğine ve kadınına, büyüğüne ve küçüğüne Fıtır Sadakasını farz kılmıştır. Fakat insanlar yarım sa buğdayı bir sa hurmaya eşit tuttular.”

(Buhari)

İbni Abbas (r.a)’den: Rasulullah (s.a.s) Mekke’ye halka şunu duyurması için bir adam gönderdi:

”Fıtır Sadakasının buğdaydan iki mud (yarım sa) arpa ve hurmadan ise bir sa verilmesi hak ve vaciptir.”

(Hakim rivayet etti ve Sahih dedi)


FITIR SADAKASI NE ZAMAN VACİP OLUR
1- Fıtır Sadakası bayram günü fecrin sökmesiyle vacip olur. Bayram günü bayram namazına gitmezden önce vermek müstehaptır. İbni Ömer (r.a)’den: “Rasulullah (s.a.s) Fıtır Sada kasının, insanlar namaza çıkmadan önce verilmesini emretti

(Buhari, Müslim)

2- Fıtır sadakasının bayram gününden önce verilmesi caizdir.

Buhari’de şöyle bir rivayet vardır: “İnsanlar Fıtır Sadakasını bayramdan bir ve iki gün önce verirlerdi.”

3- Fıtır Sadakası bayramdan önce veya bayramda verilmezse; vacipliği kalkmaz, bayramdan sonra verilmesi gerekir.

0 yorum :

Yorum Gönder