Hoşgeldiniz.Sitemiz bu tarihten itibaren yeniden güncelleniyor.İlginiz için teşekkür ederiz.
Google'dabu sitede

42-islam-akaidi-Kadere-iman

search,arama motorları,arapça dersleri,arapça seti indir,ilahiyat arapça,arapça pdf
Kadere imanın müslümanın akidesine etkisi


Bu din Allah'ın hükmüne teslim olma temeli üzerine bina edilmiştir. Emir ve nehiydeki hikmet hususunda fazla soru sorulmamalıdır. Nebiler ve onlara bağlı olanlar böyleydiler. Çünkü insanın İslam'ı ancak bu temel üzerinde olur. Teslimiyetin ilk mertebesi Allah'tan gelen emre inanmak, sonra buna uygun olarak hareket etmek için kolları sıvamaktır. Sahabeler (r.a) böyleydiler. Onlar Allah'a ve Rasulü ne karşı çok edepliydiler.

İbn Abbas (r.a) şöyle dedi:

"Rasulullah'ın sahabelerinden daha hayırlı kimse görmedim. Ölünceye kadar ancak onüç mesele hakkında soru sordular."(A'lem'ül Muvakkiin c:1 s:71)

Kader konusunda kıyamete kadar olacak herşeyin Levhi Mahfuz'da yazıldığına dair sahabeler ve onlara bağlı olan ehli sünnet ve hadis alimleri icma etmişlerdir.

Ebu Deylemi dedi ki:

Ubeyy İbnu Ka'b'a geldim ve dedim ki: "kader konusunda nefsime bir şüphe (tereddüt) düştü. Bu konuda bana bir şey anlat ki, Allah kalbimden bunu gidersin."

Ubey İbnu Ka'b dedi ki:

" Allah bütün göklerde ve yerde olanlara azab ederse onlara zulmetmeden azab etmiş olur. Onlara rahmet ederse onun rahmeti yaptıkları amellerden daha hayırlıdır. Uhud bağı kadar altının olsa da Allah yolunda harcasan kadere iman etmeden ve sana isabet eden şeyin muhakkak sana isabet edeceğine iman etmeden Allah harcadığın şeyleri kabul etmez ve bu hal üzere ölürsen cehenneme girersin." Sonra İbn Mesud'a aynı soruları sordum, aynı cevabı verdi. Huzeyfe de aynı cevabı verdi. Zeyd b. Sabit de aynı şeyleri söyledi ve bunun Rasulullah'tan olduğunu söylediler.(Ebu Davud- İbn Mace -Ahmet- Taberani- İni Hibban)



Ubade b. Samid ölmeden önce çocuğuna şöyle dedi:

"Sana isabet eden hayrın tesadüf olduğuna inanma. Şerrin de başkasına geleceği halde sana geldiğini zannetme. Böyle yapmazsan imanın tatlılığını tadamazsın. Rasululluh'ın şöyle dediğini duydum:

"Allah ilk olarak kalemi yarattı ve şöyle dedi: "Yaz!" Kalem: "Ne yazayım" dedi. Allah: "Kıyamete kadar olacak herşeyi yaz" dedi. "Ey oğlum! Ben Rasulullah'ı: "Buna iman etmeden ölen bizden değildir" derken duydum." (Ebu Davud)

İşte kadere iman sahabelerin hayatını derinden etkiledi. Bu inançla ve Rasulullah'ın öğrettiklerine inanarak yeryüzünün fethine çıktılar.

Rasulullah (s.as) İbn Abbas (r.a)'a şöyle dedi:

"Ey delikanlı! Allah'ı gözet ki Allah da seni sevsin. Allah'ın emirlerini gözet ki Allah da san yardımcı olsun. Soracağın zaman Allah'a sor. Yardım isteyeceğin zaman Allah'tan iste. Bil ki bütün insanlar sana bir fayda vermek için toplansalar eğer Allah sana fayda vermeyi murad etmediyse fayda veremezler. Aynı şekilde zarar vermek isteseler Allah sana zarar vermeyi murad etmedikçe zarar vermezler. Kalemler kaldırıldı. Sahifeler kapandı."(Tirmizi rivayet etti ve sahih hasen dedi.)



İşte bu akide sahabelerin kalbine sükunet indirdi, sinirleri rahatlattı. İslam tebliğ etmek için çıktıklarında karşılaştıkları esn büyük kuvvet bile gözlerine az göründü ve gördükleri eziyetleri hiçe saydılar.

Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:

"Mü'minin her işi hayırdır. Başına bir sıkıntı gelir, sabreder, onun için hayırlı olur. Sevinçli bir şey isabet eder, şükreder, onun için hayırlı olur."(Müslim-Ahmed)

Musibet veya ezaların kendisine rast gele isabet etmediğine inanan, bütün insanların kendisine zarar vermek için toplansalar bile Allah istemedikçe zarar veremeyeceklerine, rızık ve ecelini tamamlamadan ölmeyeceğine inanan kişiye yeryüzünde hangi kuvvet karşı koyabilir?

İşte bu şekilde inanan kullara kul olmaktan kurtulur. Yalnız Allah'a kul olur. Çünkü her şeyin Allah'ın elinde olduğuna inanan kişi hiçbir kuvvete boyun eğmez, topraktan yaratılmış olan mahluk için zelil olmaz.

İbn Recep şöyle dedi: "Toprak üzerindeki her yarattığın topraktan geldiğine inanan bir kişi kullara itaati nasıl Allah'tan üsttün tutar. Topraktan yaratılan bir kişi nasıl olurda melik olan Allah'a karşı gelmeye razı olur. Bu tuhaf bir şeydir.

(Cami'ul Ulum ve'l Hikem) s: 385)

Kader inancı mü'minin kalbinden korkaklığı söküp atar. Ve kafirlerin hazırladıkları engellere korkmadan karşı çıkmasını sağlar. Çünkü o bilir ki rızık Allah'tandır ve eceli gelmeden de ölmeyecektir. Başına gelmesi yazılmış olan mutlaka meydana gelecektir. Kadere inanan bir kalp hiç kimsenin elde edemeyeceği razı olma nimetini elde etmiş olur. Çünkü bu şahıs, her şeyin Allah'ın dilemesi ve hikmetiyle olduğunu bilir. Allah'ın her şeyi bildiğini, insanın ise bilmediğini kabul eder.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

"Savaş hoşunuza gitmediği halde size farz kılındı ve ihtimal ki sevdiğiniz bir şey sizin kötülüğünüzedir. Siz bilmezsiniz. Allah bilir."(Bakara:216)



Müslüman başına bir sıkıntı geldiğinde bunun Allah'ın kaderinden olduğunu bilir ve ona karşı çıkmaz. Allah, ona bu sabır ve teslimiyetine karşılık mükafat verir.

Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:

"En şiddetli musibetlerle nebiler karşılaşır. Sonra onlara en yakın olanlara dininin kuvveti nisbetinde eziyet edilir. Dini kuvvetli olan kişiler dininin kuvvetine göre imtihan ve musibetlerle karşılaşır. Dini zayıf olanlar ise gücü nisbetinde imtihan ve musibetlerle karşılaşır. Bu imtihan ve musibetler kul günahından temizleninceye kadar devam eder."

(Buhari Müslim)

İbni Kayyım: "Eğer sana bir musibet gelirse kerim olan kişinin sabrettiği gibi sabret. Çünkü Allah sana karşı daha Kerim"dir. Eğer bu musibeti ademoğluna şikayet edersen, bil ki rahmet etmeyene Rahimi şikayet etmiş olursun."

(Medaric'us Salikin)

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

"Başa gelen hiç bir musibet Allah'ın izni olmaksızın meydana gelmez. Kim Allah'a inanırsa onun gönlünü doğruya yöneltir. Allah herşeyi bilendir."(Tegabun:11)

Alkame (r.a) bu ayeti şöyle tefsir ediyor:

"Bir adama musibet isabet eder. Bunun Allah'tan olduğunu bilir, razı olur ve ona teslim olur."

İbni Abbas (r.a)"Bir adama musibet isabet ederse kadere inandığından dolayı kalbinde hidayet olur ve bunun Allah'ın takdiriyle olduğuna, bir tesadüf sonucu olmadığına inanır." (İbn Kesir Tefsiri)

Sahabeler bu inançlarından dolayı nefislerini o kadar yükselttiler ki hata onların gözünde eziyet ve ferahlık eşit oldu. Ve sabretmekle şükretmek de aynı seviyeye de olmuş oldu.

Ömer b. El-Hattab şöyle diyor:

" Sabır ve şükür iki deve olsaydı, hangisine bineceğimi düşünmezdim."

Ebu Muhammed el Haşiri dedi ki:

"Sabır, nimet ile imtihan arasında fark gözetmeden nefsin razı olmasıdır."

İmam Ahmed'e şöyle dediler:

"Yanında yüz bin dinar altını ola zahid olabilir mi?"

İmam Ahmed: "Evet, şu şekilde olabilir: Bu suretle arttığı zaman sevinmeyecek, eksildiği zaman üzülmeyecek." (İddetüs Sabirin s: 90)

Ömer b. el-Hattab, Ebu Musa el-Eşari'ye şöyle yazdı:"Bütün hayır razı olmakla olur. Her zaman razı olmazsan bile sabret."(Medaric'us Salikin c:2 s:177)

Kadere imanın ürünü olan rıza ve sabır demek; başa gelen her türlü musibet ve imtihanlara razı olup sabretmek, Allah'ın emrine itaat ve yasaklarından kaçınmak için sabretmek demektir. Yoksa küfre ve haram olan şeylere rıza göstermek, zillete sabretmek demek değildir. Allah kullarının küfür ve haram işlemesinden zillete düşmesinden asla razı olmaz.

Kader inancı insanların beşeri enerjilerini yapıcı yöne itmelerinde çok önemli rol oynar. Üzülmek için, pişmanlık için neden yok. "Öyle yapmasaydı, böyle olmazdı" demek yok. Fakat "Allah'ın istediği olmuştur ve Allah dilediğini yapar" demek var. İşte bu inançta kalbin mutluluğu , vücut ve kafanın rahatlılığı var. Bu inançla üzüntüden dolayı nefis parçalanmaz. Nefsi hastalıklar, sapıklıklar, şahsiyet meydana gelen bozukluklar yoktur. Allah'ın adaletini karşı rıza ve sabretmek vardır.

Kader inancı Allah'a tevekkülün yanında sebeplere sarılmayı da hiçbir zaman engellemez. Fakat bu sebeplerin ancak Allah'ın izniyle sonuç verebileceğine iman etme şarttır. Çünkü sebepleri yaratan ve bu sebepleri sonuçlar için vesile kılan sadece Allahu Teala dır. Kim salih bir nesil istiyorsa bunun sebebi olan meşru bir evlilik yapması gerekir. Fakat salih neslin sebebi olan bu meşru evlilikten salih bir nesil meydana gelebilir veya gelmeyebilir. Bu Allah salih nesil vermeyebilir diye hiç evlenmemek doğru değildir.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

"Göklerin ve yeri hükümranlığı Allah'ındır. Dilediğini yaratır, dilediğine kız çocuk , dilediğini de erke çocuk verir. Yahut hem kız ve hem erkek çocuk verir. Dilediğini de kısır kılar. O, bilendir, herşeye kadirdir."(Şuara:49-50)

Onun için Allah sebeplere sarılmayı terk etmeyi haram kılmıştır. Rızık elde etmek için çalışmayı terk eden bir kişi haram işlemiş olur. Allah onun rızkını onun yaşamını sürdürmesine yetecek kadarıyla verir.

Rasulullah (s.a.s) meşru olan sebeplere sarılmanın kaderden olduğunu belirtti. Ona şöyle soruldu:

"Biz hastalıktan korunmak için rukye yapıyoruz ve ilaç alıyoruz. Bu kaderden bir şeyi kaldırabilir mi?" Rasulullah(s.a.s):

"Bunlar Allah'ın kaderindedir" dedi.(Zad'ül Mead:c :3 s:66)

Sebeplerin Allah'ın dilemesi dışında etkili olduğuna inanmak şirktir.Sebeplerin etkili olmadığına inanıp da sebeplere sarılmayı terk eden kişi hem İslam şeriatına hem de selim akla karşı gelmiş olur. Bundan dolayı Rasulullah (s.a.s) insanlara tedavi olmalarını ve ilaç almalarını emretmiştir.

Usame b. Şerik (r.a) şöyle dedi:

"Rasulullah (s.a.s) ve ashabının yanına vardım. Başlarına kuş konmuş gibi hareketsiz oturuyorlardı. Selam verip ben de yanlarına oturdum. Az sonra Rasulullah'a soru sormak için değişik yerlerden bedeviler geldi ve şöyle dediler:

"Ya Rasulullah! Hastalandığımızda ilaç kullanalım mı?" Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:

"Evet kullanın. Çünkü Allahu Teala yaşlılık hariç bütün hastalıkların ilacını vermiştir." (Ebu Davud Tirmizi Neseiİbn Mace) (Tirmizi bu hadis için "hasenSahih dedi.)

Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:

"Allahu Teala'nın verdiği hiç bir hastalık yoktur ki ilacını vermiş olmasın."(Buhari Müslim)

Sahabeler sebeplere sarılmanın kaderden olduğuna inanıyorlardı. Bu onlara tezat gelmiyordu. Bilakis tevekkül ile beraber sebeplere sarılmak da kader inancının gerektirdiği bir şeydir.

Ömer (r.a) Şam'a gitmek için yola çıktığı zaman şehirlerin valileri ona gelip Şam'a veba salgını olduğunu haber verdiler. Hz. Ömer muhacir ve ensarın ileri gelenleriyle Şam'a gidilip gidilmemesi hakkında istişare etti. Onlar Şam'a gidilmeyip geri dönmeyi uygun gördüler. Hz. Ömer geri dönmek için emredince Ebu Ubeyde ona: "Allah'ın kaderinden mi kaçıyorsunuz?" dedi. Hz. Ömer (r.a) ona: "Ey Eba Ubeyde! Bunu sen mi söylüyorsun. Evet biz Allah'ın kaderinden yine Allah'ın kaderine kaçıyoruz. Ey Eba Ubeyde! Bir tarafı yeşillik bir tarafı kurak olan bir vadide bulunduğunda hayvanını yeşillik tarafta otlattığında da Allah'ın kaderiyle yapmış olursun, hayvanını kurak tarafta otlattığında da Allah'ın kaderiyle yapmış olursun. Sen hangisini seçiyorsun?" (Buhari-Muvatta)

Muaviye İbn Kurre dedi ki:

Hac için, azıksız olarak yola çıkan Yemenli bir grup hz. Ömer onlara:

"Siz kimsiniz?" Onlar: "Biz Allah'a tevekkül eden kimseleriz." Ömer: "Hayır. Allah'a tevekkül eden kimeler değilsiniz. Siz yiyicilersiniz. Allah'a tevekkül eden kişi taneleri yere (toprağın içerisine) atıp sonra Allah'a tevekkül eden kimsedir."

(Cami'ul Ulum ve'l Hikem s:384)

Sehl b. Abdullah: "Rızık için hareke yapmayı kötü gören imanı kötülemiş olur. Allah'a tevekkül Rasulullah'ın halidir. Rızık için çalışmak Rasulullah'ın hali gibi yapmak isterse sünneti terk etmesin." (Medaric'us Salikin c: 2 s: 116)


0 yorum :

Yorum Gönder